CYRUS ve KARUN
Antik Çağ’da İlk İmparatorlukların nihai amacı, ‘’dünyaya hükmetme” stratejisiyle denetim alanlarını genişletme eylemleriydi. Hemen her yerde komşu halkların bastırılması, köleleştirilmesi ya da topraklarından sürülmesi yasal duruma getirilmişdi.
İşkenceleriyle ünlü Asur Kralı Sanherib’den sonra da, tiranlarıyla ünlü Ortadoğu’da bir başka İmparatorluk yükselmeye başlamışdı.
Bu yeni İmparatorluğun adıysa ”Perslerdi.”
Bu imparatorluğun kurucusu ‘dünyada ilk büyük adıyla anılacak olan’ ‘’Büyük Cyrus’tu.’’ O da Sanherib gibi acımasız bir istilacıydı. Ama Cyrus, alt ettiği kişilerden fikir almanın değerini anlıyordu. O yeni tür bir imparatordu.
Büyük Kral önce Med devletine son vermiş, sonrasında adım adım ilerleyerek “bir damla kan dökmeden” Babil Krallığı’nı da topraklarına eklemiştir. Amacı, sanatlarıyla ünlü, üreten olan ulusları ve bunların bilge krallarını; Babil, Sümer ve Akad Krallıklarını imparatorluk içi iletişimde kullanmak istemesiydi. (MÖ. 539/8)
Cyrus Babil, Ecbatana, Pasargadae ve Susa’yı komuta merkezleri olarak kullanıldı. MÖ. 547’de gözlerini bugün Türkiye topraklarında bulunan Eski Lidya Krallığının başkenti olan Sardeis’e dikmişti. (Salihli-Manisa)
Dönemin en büyük gücü olan Sardeis kenti, Lidya Kralı Kroisos ülkesindeki altın ve gümüş madenlerinden kaynaklanan zenginliği nedeniyle, gezginlerin ve filozofların uğrak yeri olmuştu. Bu ziyaretçilerden en önemlisi de, M.Ö 640-559’da yaşamış olan, Atinalı hukukçu, devler adamı, ‘Eski Çağ’ın yedi bilgesinden biri kabul edilen filozof Solon’du.’
İslam Kaynaklarında Karun olarak da adlandırılan Lidya Kralı Kroisos için ”Karun kadar zengin’ olmak” deyimi de onun bu zenginliği ve cömertliğinden dolayı büyük ün kazanmasından kaynaklanmaktadır.
MÖ. 547’de Lidyalılar Pers’lere saldırmaya cesaret ederek büyük bir hataya girmişlerdi. Kroisos çoğunu ücretli askerlerin oluşturduğu ordusuyla Kızılırmak’ı aşarak Medlere ait Pteria (Kerkenes) Kalesi ve yöresini yağmalayıp halkını köleleştirmişti.
Lidya Kralı’nın bu cüretkar hareketi karşısında, Pers Kralı elbette ki öcünü alacaktı. Artık dünyanın tüm altınları bile Lidya Kralı Kroisos’u kurtaramayacaktı.
Cyrus ordusuyla Kilikia üzerinden Kızılırmak yayı içine ulaşmıştı. Halys Irmağı (Kızılırmak) yakınında karşı karşıya gelen Pers ve Lydia orduları arasındaki savaş tam üç ay sürmüştü, ama hiç bir sonuç alınamamışdı.
Herodotos’a göre, Cyrus komutanı Harpagos’un önerisiyle Pers askerlerini develere bindirmiş ve atların develerden ürkerek kaçmasını sağlamıştır. Savaştan kesin bir sonuç alınamayıp kış başlayınca, Kroisos da eskiçağın savaş geleneği gereğince kışı geçirmek için Sardes’e dönmüş ve gelecek yıl yeniden toplamak üzere ücretli ordusunu terhis etmişti.
Ancak Cyros durmamış, Kroisos’u takip etmiş, Lydia’nın başkenti Sardeis yakınlarına kadar gelmişti bile. Lydialılar, Sardes’in doğusunda bir ovada Persleri durdurmaya çalışsalar da başarılı olamamışlardı. 14 günlük bir kuşatmanın ardından Cyros ordusuyla kenti ele geçirmiş ve Kroisos’u yakalamış ve ardından ona saldırmaya cesaret etmesine karşılık şu sözleri söylemişti.
”Kroisos! Pers İmparatorluğu’na karşı bir ordu oluşturmaya cesaret ediyorsan, 14 asil Lidyalı gençle birlikte canlı canlı yakılacaksın.”
Bunun üzerine Pers askerleri, Kroisos’u elleri ve ayakları bağlı bir şekilde odunların üzerine yatırmışlardı.
Efsaneye göre, Kroisos onu kurtarması için Tanrı Apollo’ya seslenmiş, aniden yağan şiddetli yağmurla birlikte alevler sönmüş, Tanrı Apollon, Kroisos’u kurtarmaya gelmiş ve Kroisos yanarak ölmekten kurtulmuştur.
Kroisos’un kehanetinden etkilenen Cyrus çok şaşırmış, ona ”Neden Perslilere saldırmaya kalkıştığını” sormuş. Kroisos da, önce tanrıları suçlamış ve sonra onca ölüme yol açtığı için pişman olduğunu söylemiş ve odunların üzerindeyken ”Bilge Solon’un” şu sözleri aklına gelmiş: ”Hiçbir canlı mutlu değildir. Her şeyin sonuna bakmak gerekir.” ve acıyla haykırmış: ”Ah Solon! Ah Solon! Ah Solon!”
Bu sözlerin ardından, Pers İmparatoru Büyük Cyrus, bilge mahkumunun hayatını bağışlamış, ama esiri olmaktan kurtulamamıştır.
Cyrus’un, Kroisos’dan elde ettiği yalnızca bilgelik değil; onun gücünü yeni bir yöntemle kullanmayı öğrenmiştir; bazı kaynaklarda onu akıllı bir danışman olarak tuttuğu da yazmaktadır.
Lidyalılar standart bir para geliştirmek için altınlarını kullanmışlardır. Persliler, bu fikri benimseyerek imparatorluğuna yaymışlar, zamanla Antik Yunan’da ve Antik Dünya’da ”standart para” basılmıştır.
Altınla ve Kroisos’un bilgisiyle zenginleşen Cyrus, İmparatorluğunu genişletmiş ve bu sırada yabancı kültürlere saygı ve hoşgörü konusunda yeni bir şöhret kazanmıştır.
Cyrus’un ününe ün kazanmasını sağlayan bir başka hikayeyse, MÖ. 539’da sürgünde köle olarak yaşayan Kudüs’lü Yahudilerle karşılaşmış, onları evlerine dönmelerine izin vermiş ve Kudüs’teki tapınaklarını onarmaları için de para vermiştir.
İncil’de şöyle denir: ”Yıllardan beri Babil kıyılarında ağlaşıyorduk.”
Cyrus tarihte ”akıllı hükümdar” olarak yer alır. Diğer kültürlere ve dinlere saygı gösterip önemseyerek başarı ve refahı ile bilinen bir İmparatorluk yaratmıştır.
Cyrus bütün bu yaptıklarını pişmiş killi bir silindire yazdırmıştır. Bu silindir mühür, dünyada ulusların hakkındaki ilk şartı yani ‘’İnsan Hakları Kararnamesidir.’’
Cyrus ‘un kahramanlık özellikleri; hoşgörülü ve fatihli bir fethedici olarak kabul edilmiştir. Cesur ve cömert bir yapıya sahiptir. Eski çağlarda kısa sürede bir hükümdardan beklenen üstün niteliklerin simgesi haline gelirken, aynı zamanda büyük bir imparatorluk kuran müthiş bir adam olarak anılmaktadır.
Cyrus’un izinden giden tüm Pers İmparatorluğu kralları, dini hoşgörüyle İmparatorluğun çeşitli kesimlerine kültürel ve toplumsal özerklik tanıyan ileri görüşlü bir sistem olarak yaklaşık iki yüzyıl kadar ayakta kalmıştır.
Onun bu kişiliği Büyük İskender’i bile etkilemiş, şimdi bile düşüncemizi etkilediği düşünülüyor olabilir.
Sevgilerimle,
Yazan: Esra DOĞRUL
“CYRUS ve KARUN” için 4 yorum Yorum bırakın ›