SOLOMON, HÜDDÜD ve KRALİÇE NİCAULA
Tarihin tanık olduğu en ilginç ordu Solomon’un ordusuydu. Bu ordu insanlardan, cinlerden, kuşlardan ve diğer hayvanlardan oluşuyordu. Rüzgarlar bile Solomon’un emrindeydiler. Onu istediği yere taşırlardı. Solomon’un ordusunun korkunçluğu düşmanının onları görememelerinden kaynaklanıyordu. Her tür askerin başına kendi türünden biri geçiyordu. ‘’Hüdhüd’’ diye bilinen çavuş kuşu istihbarattan sorumlu olan bilgi toplayıcısı bir kuşu vardı. Ordu içerisinde çok önemli bir rolü vardı. Hüdhüd’ün görevi çok uzaklara gidip casusluk yapmaktı. Solomon bir gün yine ordusunun yanına geldi. Ve büyük ordusu arasında fısıldaşmalar duydu. Etrafına bakındı ve Hüdhüd kuşunu göremedi.
O sırada Hüdhüd Saba Kraliçesi’nin ülkesindeydi. Saba ülkesinde yolları, evleri, sarayları, şehrin giriş çıkışlarını herşeyi uçarak ve gözetleyerek kontrol etti. Ve ortada bir anormalliğin olduğunu sezdi. Sanki insanların topluca bir törene gittiklerini düşündü. Bir ağacın üzerine kondu ve başka bir kuşa sordu.
Hüddüd: Ey güzel kuş! Lütfen bana bu şehirde neler olduğunu söyler misin?
Saba kuşu: İnsanlar Saba Kraliçesi’ni görmeye gidiyorlar.
Hüdhüd: Sanırım orada önemli bir kutlama var.
Saba kuşu: Hayır yanılıyorsun. Bu sadece onların hergünkü güneşe secde etmeleridir.
Solomon’un casusu hislerinin doğru olduğunu anladı.
Hüdhüd: Buradaki insanlar Tanrı’ya değil de güneşe mi taparlar?
Saba kuşu: Evet, ne yazık ki buradaki insanlar güneşe taparlar? dedi.
Hüddüd bütün olan biteni seyretti. Muhafızları, komutanları, vezirleri ve tahtının üzerinde Saba Kraliçesi’ni gördü. Kraliçe tahtından inerek orada toplanmış insanlara öncülük edip ellerini yukarıya kaldırdı ve güneşe secde etti. Ardından da bütün insanlar onunla birlikte secde ettiler. Hüddüd, götüreceği bu büyük haber karşısında Solomon’un nasıl tepki vereceğini düşünerek havalandı. Solomon’un kuşlarının çadırına vardığında telaşlı, ürkek ve günlerce süren uzun yolculuktan sonra yorgundu. Bu sırada Solomon Hüdhüd’ü merak ediyor ve onun bu kayboluşundan ötürü kızmaya başlıyordu. Solomon diğer kuşlara, ”Hüdhüd nerededir?” diye sordu. ”Bilmiyoruz” dedi diğer kuşlar. Tam bu sırada Hüdhüd kuşu kanat çırparak çıkageldi. Nefes nefese kalmış bir halde Solomon’a doğru, ”Saba ülkesinden haberler getirdim. O ülkenin halkına büyük bir tahta oturan ve herşeye sahip olan çok zengin bir kraliçenin hükümdarlık ettiğini gördüm. Adına ‘’Nicaula’’ (Nikola) diyorlardı. Onu ve halkını Tanrı’ya değil de güneşe taparlarken seyrettim ve onlar ne yaptıklarının hiç farkında değildilerdi.” dedi. Solomon Hüdhüd’ün anlatıklarına karşılık doğru söyleyip söylemediğini anlamak için Nicaula’ya mektup yazar. Hüdhüd’e, ”Yazdığım mektubu Nicaula’ya götüreceksin ve ne cevap vereceklerini bekleyeceksin.” der.
Hüdhüd, Nicaula’nın penceresinden içeri girdi. Kraliçe’nin uyuduğunu görünce mektubu başucuna bıraktı. Kraliçenin güzellğini görünce çok etkilendi, onun için üzüntü duydu ve pencerenin arkasına saklandı. Bu kadar güzel, masum ve zenginlik içinde yaşayan bir kraliçeyi ancak şeytanların kandırmış olabileceğini düşündü. Kraliçe çok güçlü ve zengindi. Ancak Solomon’un ordusuna karşı koyamazdı. Hüdhüd mektubun içinde ne yazıyor çok merak ediyordu. Mektubu açmak istedi. Ancak mektup uçarak ondan uzaklaştı ve kraliçenin üzerine düştü. İrkilerek gözlerini açan kraliçe mektubu gördü ve okumaya başladı. Solomon mektupta, kendisine karşı büyüklenmemelerini, teslim olmalarını ve Tanrı’ya inanmalarını emretti. Kraliçe öfkelenerek mektubun kimin getirdiğini görmek için etrafına bakındı. Hiç kimseyi göremeyince öfkesi daha artarak muhafızlarını çağırdı. Kraliçe bağırarak elindeki mektubu gösterdi. Muhafızlar mektubun nereden gelebileceğini düşündüler. Ama onu kraliçenin odasına getireni görmemişlerdi. Hayretler içerisinde ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Kraliçe Nicaula danışma meclisinin huzurunda toplanmalarını emretti. Meclis üyelerine seslenerek, ‘’Ey meclis üyeleri! Görüşlerinizle bana yardımcı olunuz. Siz onaylamadıkça ben hiçbir işe yalnız karar veremem.’’ Meclisi oluşturanların çoğu savaş taraftarıydılar. İçlerinden akıllı birisi birden, ”Solomon bu mektubu olağanüstü biçimde size gönderdiğine göre savaşta da çok gizemli olabilir. Bu yüzden beklemeliyiz.’’ dedi. Hüdhüd bu konuşmaların hepsini dinliyordu. Meclis toplantısı sona erdiğinde uçarak oradan ayrıldı.
Savaş istemeyen ve korkan Nicaula en yakın adamlarının yanına çok kıymetli ve değerli hediyeler de katarak Solomon’a yolladı. Elçilerin yola çıktığı haberini Hühhüd’den alan Solomon cinlerine elçileri karşılatacağı azametli bir yer hazırlattı. Nicaula’nın elçileri ansızın bir ordu ile karşılaşırlar. Elçiler Solomon’un askerlerinin cins ve sayılarını öğrenmeye çalıştılar. Sonra yine şaşkınlıkla gördüler ki ordu insanların yanında aslanlar, kaplanlar, filler ve diğer hayvanlardan oluşuyordu. Ve ordunun bir yerden bir yere rüzgarlar vasıtasıyla ulaşabildiklerini gördüler. Kendilerinin asla karşı koyamayacakları bir ordunun önünde oldularını anladılar. Birden havadan kendi kendine hareket eden silahların olduğunu farkettiler ve dehşete kapıldılar. Kendilerini gezdiren subaylar, ‘’Bu sadece sabah ki eğitimlerini yapan cinlerden oluşmuş bir bölüktür.’’ dedi. Elçiler huzura çıkıpta bu zenginliği ve Solomon’ın kudretini görünce kendini çok küçük hissederek dizlerinin üzerinde yanında getirdiği hediyeleri sundu. Solomon, ’’Ben bu hediyeleri kabul etmeyeceğim. Sizin hediyelerinize ihtiyacım yoktur. Benim isteğim sizin Tanrı’ya inanmanızdır. Yoksa ordumla Saba’ya gelip taşı taş üstünde bırakmayacağım.’’ diyerek gerisin geriye yolladı huzurundan elçiyi.
Elçiler Saba’ya dönüp Nicalua’ya durumu anlattılar. Kraliçe de, ‘’Madem öyle Solomon’a kendim giderim.’’ dedi. Dillere destan mücevherlerle kaplı tahtı çalınmasın diye de 40 kapılı bir odaya kilitledi. Ve kapısına silahlı nöbetçiler koydu. Gönül rahatlığıyla yola cıktı. Hüdhüd kuşu Solomon’a hem tahtın güzelliğini hem de Nicaula’nın gelişini bildirdi. Solomon, ‘’Kraliçe bana teslim olup gelmeden kim onun tahtını buraya getirir.’’ diye sordu. Onun emrindeki cinlerden birisi, ‘’Sen yerinden kalkmadan istediğini önüne getiririm. Benim bu konudaki yeteneğimi herkes bilir.’’ dedi. Solomon cine cevap vermedi. Çünkü beklemek istemiyordu. Bunun üzerine alimlerden biri, ‘’Elbette yüce Tanrı’nın izniyle bir gözkırpımı kadar sürede tahtı Saba’dan 40 kilitli kapının ardından alıp getiririm.’’ Solomon bunu kabul eder etmez kısa bi an içinde Kraliçe Nicolau’nın tahtını önünde buldu.
Öte yandan Saba şehrinde ortalıktan kaybolan tahtı bulmak gayretleri devam ediyordu. Nicaula tahtın bekçilerine sorular sordu. Ancak hiçbirinden geçerli cevabı alamadı. Olayın bilinmeyen yönleri çözülemediği gibi karmaşıklığı daha da arttı. Bunun üzerine Kraliçe Nikaula Solomon’a gitmeye karar verdi. Artık o önünde hiç birşeyin duramayacağı bir güçle karşı karşıya kaldığını kesin olarak anlamıştı. Hüdhüd kuşu Solomon’a, kraliçenin yola düştüğünü ve 2 haftaya kadar huzurunda olacağını söyledi. Öteki taraftan Solomon kraliçe gelene kadar taht için cinlerine billurdan bir köşk yaptırdı. Gün ışığı altında ışıl ışıl parlayan işlemelerinin üzerinde güneş ışıklarının binbir oyun oynadığı bir köşk ve tahtı bu köşkün üzerine koydurdu. Saba Kraliçesi Nicaula’ı karşılayıp doğruca yaptırdığı köşke getirdi Solomon. Tahtını görünce şaşırdı Nikaula. İnanamadı burada olduğuna. Bir de pırıl pırıl şavkıyan köşkü görünce daha da arttı şaşkınlığı. Suyla yapıldığını sandığı billur köşkü eteklerini toplayarak yürüdü tahtına. ‘’Korkma! Sudan değil, billurdandır tahtın için yaptırdığım bu köşk.’’ dedi Solomon. Yavaşça yürüdü ve oturdu tahta Nikaula. Solomon’un hikmet ve mantığının karşısında kendi milletinin inançlarının ne kadar gülünç kaldığını görüyordu. O gün Solomon hazırlattığı yemekte kraliçeye düşüncelerini paylaştı.
Solomon, ‘’Saba Karaliçesi Nicaula! Güneşi yaratıp insana hizmet etmesini sağlayan yüce olan Tanrı’yı bilmen gerekiyor. Bahçelerdeki kelebeklerin, zambakların, kuşların ve tüm hayvanların ve tüm doğanın Tanrı’ya itaat ettikleri gibi güneş de Tanrı’ya kulluk etmek için yaratılmış bir varlıktır. Bir insanın kendisi gibi yaratılmış olan başka bir şeye boyun eğmesi ve ona secde etmesi insanın aklına yapılmış en büyük bir hakarettir.’’ dedi. Kraliçe Nicaula, Solomon’un kendisine güneşe tapmasının mantıksızlığı ima ettiğini kavradı. O an kraliçe kendisinin ve milletinin tapındıkları güneşin, şeytanın onlara kurduğu güzel bir tuzaktan başka birşey olmadığını anladı. Ve sonra kaldırdı ellerini göğe doğru Saba Kraliçesi, ‘’Ey Tanrım! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Solomon ile birlikte kainatın yaratıcısı olan Tanrı’ya teslim oldum.’’ dedi.
Tarihte bazı olaylar benzetmeler yapılarak mitolojik şekilde anlatılırlar ve kulaktan kulağa değiştirilerek yayılırlar. Bu olaylar çeşitli kültürlere ve milletlere göre değişir. Çoğu mitolojik hikayeler kulağa ilgi çekici ve sempatik gelsede aslında gerçeğini bilmek hepimizin isteğidir. Solomon, Hüddüd ve Nikaula hikayesi aslında gerçeğin ta kendisidir.
Yahudi efsanelerinde Saba Kraliçesi ‘’Nikaule’’ olarak adlandırır. Muhtemelen ismi Herodot’un Nitocris’ine benzeterek oluşturmuştur.
Saba Kraliçesi Matta İncil’in de “Güneyin Kraliçesi” olarak geçer. (12:42) Luka İncil’inde İsa, kendisini reddeden çağdaşlarını, Saba Kraliçesi’nin ve Ninova’lıların (Musul yakınlarındaki bir Asur kenti) yargılayacağını belirtir.
Kur’an-ı Kerim’de Solomon, Hüddüd ve Saba Kraliçesi’nden olayların akışına göre tek tek Neml Suresi 16-44. ayetlerin de bahsedilmiştir. Kur’an’da kraliçenin ismi geçmez ama Arap kaynaklarında Belkıs ya da Melike olarak adlandırılır. Solomon diye bahsedilen hükümdar ise Hz. Süleyman’dır. Kuran’a göre Hüddud kuşu, hayvanlarla konuşabilen Süleyman Peygamber’e Saba adlı bir ülkeye gittiğini ve oradaki halkın güneşe taptıklarını söyler. Hz. Süleyman için yapılan bir benzetme de şöyle denilmiştir:
”Oydu kurdun kuşun ve toprakta yürüyen karıncanın dilinden anlayan. Oydu rüzgara ve cinlere hükmeden. Oydu hükümdarların en hakkaniyetlisi ve en kudretlisi. Oydu Hz. Davud’un veliahdı. Allah’ın bilgelik ihsan ettiği bu kulun adı Hz. Süleyman’dı. Kudretli ve azametli ordusuyla sefere yürürdü Hz. Süleyman. Ordusu her geçtiği yerde Hakk’ı un unutmuyor, Hakk için cenk ediyordu. Ordunun en önünde Hz. Süleyman’ın başının üzerinde kuşlar uçuyordu. Gölgeleriyle onu güneşin yakıcılığından koruyorlardı.”
Aşk; ”Her şeyi senin için var ettim.” diyen Rabb’e; ”Her şeyi senin için terk ettim!” diyebilmektir…
Şems-i Tebrizi
Sevgiyle kalın,
Esra DOGRUL
Reblogged this on tabletkitabesi.
BeğenLiked by 1 kişi
Reblogged this on Site Title.
BeğenLiked by 1 kişi
Tahtın ışınlanmasında bizim görüşümüz şöyledir..!
” BİZİM DÜŞÜNCEMİZ BURADA TAHTI İFRİTİN BÜYÜKLENMESİNE VE KENDİSİNİ GÜÇLÜ GÖRMESİNE KARŞI HZ. SÜLEYMAN A.S. IN TAHTI BİR MUCİZE OLARAK GÖZ AÇIP KAPAYINCAYA KADAR KISA BİR SÜREDE GETİREREK İFRİTE BİR DERS VERMESİDİR..! ”
Bu görüşümüzü de İMAM-I AZAM EBU HANİFE HAZRETLERİNİN ŞU GÜZEL SÖZÜ ÜZERİNE BEYAN EDİYORUZ.
” PEYGAMBER ZAMANIN DA PEYGAMBERDEN DAHA ALİM VE DAHA BİLGİLİ KİMSE OLAMAZ ..! “
BeğenBeğen