BU TOHUMLAR ÇILDIRMIŞ OLMALI
Batı Asya’dan bir çiçek gelir. Dünya çiçek olgusunun temelini oluşturur. Başka hiçbir çiçek bu kadar kültürel anlam taşımaz. Siyasi karışıklıklara, ekonomik patlamalara ve dini zulümlere sebep olur. İnsanlar arasında açgözlülüğün, arzuların ve acıların simgesi haline gelir. Sosyal davranışları aydınlatır.
Lalenin kökeni Batı Çin dağlarından gelir. Çiçeğin soğanları, Avrupa’ya 17. yüzyıl ortalarında Osmanlı İmparatorluğu’ndan getirilir ve Hollanda’da çok tutulur. Hollandalı bahçevanlar bu çiçeği düzünelerce renkte ve tür de üretirler. Ve lale ulusal bir tutku haline geldi.

Amsterdam’ın çiçek mi çiçek sokaklarında, kırmızı caddelerinde dolaşırken bu ülkenin tarihçesini araştırmaktan geri kalmadım. 17. yüzyılda küçük hindistan cevizinden (muskat) sonra dünyanın en aranan ürünü lalelerdir. İkisi de küçük olmasına rağmen bugünün biçimlenmesinde etkileri büyüktür. Küresel ticaret ve mal takası gibi yeni dünyanın ekonomik sistemini oluştururlar. Bugün buna ‘’Kapitalizm’’ denir.
Fransız yazar (baba) Alexander Dumas’ ın dünya klasikleri listesinde yer alan ‘’Siyah Lale’’ adlı bir romanında o dönemin insanlarının arasındaki hırsını yansıtır.
1672 yılında Hollanda’nın Dort bölesinde çok mutlu bir adam yaşar. Cornelius Von Baerle, hayata bir doktor olarak başlar. Ama babası ölünce bu mesleği bırakır. Babası tüccar ve çok zengindir. Ölüm döşeğinde oğlunu yanına çağırır:
Ona ”Mutlu ol. Bütün gün büro da çalışmak mutluluk değildir. Sakın! Benim gibi tüccar olma. Sakin bir yaşam sür ve herşeyin ötesinde mutlu ol.” der. Cornelius Von Baerle, o çağda ilgilenebilecek en zarif ve en pahalı şeye merak sarar: Lalelere. Böylece geniş bir eve taşınır. Vakit geçirmek için lale yetiştirir.
O zamanlar Hollandalılar ve Portekizliler bu tür bahçe uğraşlarında birbirleriyle adeta yarışırlar ve laleyi inanılmaz derecede kutsallaştırırlar. Cornelius Von Baerle gelirini koleksiyonu için harcamaya ve tüm parasını onu mükemmelleştirmeye ayırmaya başlar. Tüm çabaları olumlu sonuç verir. Beş yeni lale türü bulur. Şehirdeki herkesin sevgisini kazanır. insanlar ona büyük paralar önerirler.
Cornelius Von Baerle’nin bitişiğinde Isaac Boxtel adında bir komşusu vardır. Isaac Boxtel çok uzun yıllar profosyonelce lale yetiştiriciliğiyle uğraşır. Her yerden onun lalelerini görmeye gelirler. Şöhreti Fransa’ya, İspanya’ya hatta Portekiz’e kadar yayılır. Isaac Boxtel, komşusu Van Baerle’nin evinin bahçesine ektiği yeni yaptırdığı lale soğanlarının, fidelerinin kusursuz olduğunu görünce gözlerine inanamaz, evinin bahçesini gece gündüz gözetler ve onu çok kıskanır.
Cornelius Van Baerle, lale yetiştiriciği konusunda çok başarılı olur. Kendisi ve laleleri dillere destan olur. Böylece Isaac Boxtel’in ismi Hollanda’da lale yetiştiricileri arasından silinir.
Haarlem Çiçekçilik Cemiyeti, üzerinde başka hiç bir renk bulunmayan siyah bir lale yetiştirene ödül verileceği açıklar. Herkes bunun imkansız bir şey olduğunu düşünür. Ödül olarak 100 bin florin vaat edilir. Bunun için tüm çiçekçiler çalışmalara başlar. Cornelius Van Baerle de hemen lale ekimlerine başlar. Koyu kırmızı laleler yetiştirir. Sonra kahverengiye yakın koyulukta kırmızılar izler. Ertesi yıl koyu kahverengi lalelere sahip olur. Boxtel ise açık kahverengi laleler yetiştirir. Çalışamayacak kadar kızmıştır kendine. Teleskobunun başına oturup Van Baerle’nin fidelerini gözetlemeye başlar. Gözetledikçe de nefreti artar.
1672 yılında Den Hagg Hollanda’nın başkentidir. O yıllar da korku dolu günler yaşandığı, caddelerin silahlı insanlarla dolaştığı bir şehirdir. Cornelius Von Vaerle bu kargaşadan çok uzaktır. Tam aksine yaşadığı yer olan Dort sakin bir şehirdir. Bir gün hükümetin önde gelenlerinden biri onun evine gelir. Bazı gizli mektupları evinde saklamasını söyler. Cornelius Van Baerle, Fransa Kral’ına yazılmış mektupların evine bırakmasıyla başının derde gireceğini bilemez. Gelen hükümet görevlisi birkaç gün içinde öldürüldükten sonra Isaac Boxtel bir plan yapar, Cornelius Van Baerle’ye çok ağır bir iftira atarak onu hapse gönderir. Lale soğanlarını ondan alıp kendi yetiştirmek ister. Den Hagg’da hapisaneye götürülen Cornelius Van Baerle, bu işi komşusunun yaptırdığını bilmez.
Cornelius Van Baerle’nin askerler tarafından götürüldüğünün gecesi Isaac Boxtel elinde bir lambayla onun bahçe duvarına tırmanır. Camlardan birini açar, limonluğa girer. Her yerde siyah lale soğanlarını aramaya başlar, bulamayınca deliye döner. Çünkü Cornelius Van Baerle lale soğanlarını yanında alıp, hücresine götürür. Yalnız kalınca üç tane siyah lale soğanını göğsünden çıkarır, bir taşın arkasına saklar. Ama büyük bir umutsuzluğa kapılır. Lalelerini yetiştiremeyeceğini düşündüğü anda gardiyanın kızı Rosa’yla tanışır. Bu sırada yargıçlar Cornelius Van Baerle’yi ölüm cezasına çarptırır.
Cornelius Van Baerle Rosa’ya ”Senden son arzum olan ‘Siyah laleleri’ yetiştirip Haarlem Cemiyetine göndermeni ve ödülü senin almanı istiyorum.” der.
Rosa, onun son arzusunu kabul eder. Her gece onun hücresine gelip laleyi nasıl yetiştireceğini öğrenir. Sonunda iş birliği yaparak birlikte siyah laleyi yetiştirirler. Rosa’nın lalesi filizlenir ve simsiyah bir lale olarak açar. Büyük bir sevinçle ona siyah lalenin açtığını söyler. Bunu duyan Cornelius Von Baerla çok heyecanlanır ve hemen lalesini görmek ister. Rosa büyük bir heyecanla laleyi getirir. Cornelius Von Baerle, Rosa’ya çok teşekkür eder ve ona, onu çok sevdiğini itiraf eder. Rosa çok mutlu olur. Hemen Haarlem Cemiyetine siyah laleyi yetiştirdiklerine dair bir mektup gönderir. Siyah laleyi yetiştirdiklerini duyan Isaac Boxtel ertesi gün Rosa’nın odasına girerek siyah laleyi çalar. Rosa bunu farkettiğinde hemen. Cornelius Von Baerle’e haber verir. Cornelius Von Baerle’ lalelerin çalındığını duyunca yıkılır.
Isaac Boxtel siyah laleyi alır ve krala götürür. Rosa’da bunu anlar ve hemen Cornelius Von Baerle’nin yanına gider. Ve olan biten her şeyi söyler. Sonra atıyla Krala gider, olan biten her şeyi anlatır.
Kral Rosa’yı anlar ve ödülü ona verir. Bu arada Kral Von Baerle’nin lalesi olduğu için Cornelius Von Baerle’yi hapisten çıkarır. Von Baerle ve Rosa birbirlerine aşık olurlar, evlenirler. 100 bin altını alıp mutlu mesut yaşarlar.
BAHARAT SAVAŞLARI
Baharat savaşları ve süresince meydana gelen hikayeler dilden dile aktarılmıştır. İşte bunun gibi nice hiyakeler vardır bu dönemde yaşananan kargaşaları yansıtan. Bu romanın sonu mutlu bitse de Baharat Savaşları adı altında geçen laleler tarihte en uzun süren savaşlardan biridir.
17. ve 18. Yüzyılda ticaret yollarını ve üretim havzalarını kimin kontrol edeceğini belirlemek için insanlar hayatlarını tehlikeye atarlar. Lale deliliği binlerce insanı yok eder. Ama Hollanda ekonomisi büyümeye devam eder. Bütün mücadele küçük hindistan cevizinin Avrupa’ya getirilmesi içindir. Çünkü O zamanlar bu ürünler Londra ve Amsterdam’da bir avucu iyi bir ev ile birlikte hizmetcileri de satın almaya yetecek derecede pahalıdır.
Amsterdam dünya baharat ticaretinin merkezidir. 17. Yüzyıl Avrupası’nda en fazla risk alabilen Hollandalı tüccarlar dünyanın ilk borsasını yaratırlar. Riski en aza indirmek için bir yöntem icat ederler: Hisse senedi. Tarihte Hollanda ekonomisi 17. Yüzyıl ortalarına kadar her alanda büyümeye devam eder. Bu büyüme endüstri, deniz ticareti, nüfus ve yaşam standartlarını da etkiler.
![438d30fc18f8154a94f85db967db63a1-01[1]](https://esradogrul.files.wordpress.com/2017/08/438d30fc18f8154a94f85db967db63a1-011.jpeg?w=296&h=296)
1637’de Amsterdam’da ”Doğu Hindistan Şirketi” (East India Company) yeni ve zengin bir tüccar sınıfı yaratır. Gösterişli evler, şık giysiler, tablolar ve porselenler alırlar. Bu tüccarlar birbirlerini kahvaltılara ve yemeklere davet eder ve iş konuşurlar.
Doğu Hindistan Şirketi 1588’de Sir Francis Drake komutasındaki İngiliz donanmasının İspanya donanmasını denizde ağır bir yenilgiye uğratmasından sonra Hindistan’a ticaret amaçlı giden İngiliz tüccarlar tarafından kurulur. Avrupa’yla Asya arasında İpek Yolu’na gerek kalmadan Doğu’yla ticaretin yolu böylece açılır. Osmanlı’da ise durum tam tersine farklıdır. Kervan yollarında boşalır. Gelirleri azalmaya başlar.
Baharatın ve bazı tohumların Ortaçağ’daki önemi çok büyüktür. İngiliz ve Hollandalıların son zevki alelerdir. Tüccarlar hisse alıp satmak için Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’ne gelirler. Bu çok yeni kuruluş insanları yeni ticari yatırım ve vurgun çağına sürüklemeye başlar. Tüccarlar mal takas ederek büyük kara geçerler. Hollanda halkı bu kolay paradan hisse ister ve bunu lale ticaretinde bulur. Bir soğanın fiyatı saat başı yükselir. Herkes servet kazanabilir. Gazinoların arka taraflarında laleler için de birçok bahis döner. Hollandalılar her tür kumarı sever. Ama ”Lale çılgınlığı” en karlı oyunlarıdır. Her oyun kurpiyerin ısmarladığı şarapla başlar. Çoğu alıcının soğan alacak parası yoktur. Herkes birbirine borçlanarak ve daha da çok içerek fiyatı yükseltirler.
Para ve şarap su gibi akıp gider. Müzayedici 1250 florin üzerinde fiyatla ortalığı karıştırmak ister. Önce 1200 florini dener. Sonra 1150, ardından 1100 ve 1000 florin (İtalyan parası) Güven birden bire biter. Para takasında sorun olmasa da alım ve satım çılgınlığı bir anda biter. Dünyanın ilk iktisadi balonu söner.
BANDA ADALARI
İngiltere’deki Doğu Hindistan Şirketi Avrupa dışındaki ilk kolonisinin ‘’Run Adası’’ olduğunu iddia eder. Run Adası Endonezya’nın güneyinde yer alan Batı Hint Adaları içindeki Banda Adaları grubundan küçük hindistan cevizinin temel kaynağıdır. İngilizler ve Hollandalılar Run adasını alabilmek için birbirleriyle adeta yarışırlar. İngilizler üç yıl kadar Run Adası’nda açlıkla mücadele ederek adayı Hollandalılardan koruyamaya çalışırlar. Hollandalılarsa adayı düzünelerce gemi ve 1000 adamla kuşatırlar. İngilizlerin tüm çabalarına rağmen Hollandalılar Run Adası’nı alarak ‘’Dünya Baharat Ticaretini’’ ele geçirirler.
17. yüzyılın ikinci yarısında başta ticaret ve yurtdışı sömürgeler olmak üzere Hollanda ve İngilizler denizde 3 savaş yaparlar. Hollanda hepsinde de galip olur. Hemen hemen tüm savaşlar denizde savaşılır. 1810 tarihine kadar kualisyon güçleriyle savaştıkları söylenir. Hollanda ve İngilttere 1667’deki ‘’Breda Anlaşması’na’’ kadar Run adasını talan etmeye devam ederler. Hollanda İngilizlere Run Adası karşılığında Kuzey Amerika kıtasından başka bir ada önerir. ‘’Manhattan.’’
MANHATTAN
Hollandalılar, Avrupa’nın kuzeyinden Asya’ya çıkacak acaba başka yol var mı diye düşünürlerken, İngiliz tüccarları tarafından işe alınan kâşif Hendrick Hudson, aramaya gönüllü olur. Hollanda adına 6 Nisan 1609’da 26 metrelik teknesi ve 16 mürettabatıyla denize açılır. Bugünkü New York limanına vardığında tarih 4 Eylül 1609’u gösterir. Nehrin genişliğini Asya’ya giden geçit sandıysa da kuzeye doğru gittikçe geçit olmadığını anlar. Hollandalılar, Kızılderililerin Manhattan dedikleri adayı onlardan 24 dolara satın alırlar. 4 Mayıs 1626’da Hollanda West India Company’nin Yeni Hollanda kolonisinin Genel Direktörü Peter Minuit ”Hollandalıların Lenape Kızılderililerinden Manhattan’ı alabilmek için süs eşyaları getirdiklerini” söyler.
Manhattan’a Hollandalıların ardından elbette İngilizler gelirler ve yerleşirler. Bugün Manhattan’ın güney ucundaki en tarihi bölgesi kentin Hollanda-İngiliz kültür mirasını Amerikan turizm gelirine çevirir. Hollandalılar, New York’da ve Hollanda’da ‘’New York’u biz bulduk’’ diye övünürler.
![FB_IMG_1502541972140-01[1]](https://esradogrul.files.wordpress.com/2017/08/fb_img_1502541972140-011.jpeg?w=353&h=236)
Manhattan’ın Lanepe Kızılderililerden alınmasıyla ilgili tek bir kaynak belgesi vardır. 5 Kasım 1626’da Hollandalı tüccar Pieter Schaghen tarafından yazılan bir mektuptur. Pieter Schaghen, Hollanda Hükümeti ve Hollanda Batı Hindistan Şirketi arasındaki bağlantıdır. Mektubu Batı Hindistan Şirketi Müdürlüğü’ne gönderir. İçinde “Manhattan Adası’nın vahşilerden 24 dolar değerinde alındığı” yazar. Bir başka deyişle, 24 doların neye değer olduğunu bile bilinmemektedir.
Mektubun İçeriğini Flemenkçe’den çevirdiğim kadarıyla şöyle yazmaktadır:
7 Kasım 1626
Saygıdeğer ve Değerli Lordlar Kamarası,
23 Eylül günü New Neatherland Mauritius nehrinden yelken alan Amsterdam’ın gücü isimli gemi dün buraya vardı. Varışından hemen sonra yapılan anons şunu içermekteydi: Halkımız Barış ve refah içerisindedir. Ayrıca şu notu düşmüştü, kadınlar burada çocuk sahibi olmuşlardı.
11 dönümlük Manhatten adasını yerlilerden 60 Gulden karşılığında satın almışlardı. Tüm tahılları mayıs ayı ortasında ekip ağustos ayı ortasında biçmişlerdi. Buğday, çavdar, arpa, yulaf, kara buğday, kanarya tohumu, fasulye ve keten gibi yaz ayında yetişen tahılların örneklerinden göndermişlerdi.
Yukarıda bahse konu olan geminin yükü aşağıda özetlenmiş ürünleri içermekteydi:
7246 Kunduz derisi
178 1/2 Su samuru derisi
675 Su samuru derisi
48 Amerikan vizonu derisi
36 Vaşak derisi
33 Su samuru
34 Misk sıçanı derisi
Meşe kerestesi
Ceviz ağacı
Ey Yüce Lordlar Kamarası Ulu Tanrı’nın merhameti sizlerle olsun.
5 Kasım 1626 Amsterdam.
Sadık kulunuz P. Schaghen
Bu Manhattan’ın toplamda 60 Guldene satın alındığını bildiren ilk referans mektubudur.
‘’Buğday, İpek, Baharat, Altın’’ gibi kaynaklardan sonra şimdi ise ”Petrol Kaynakları” için savaş verilmektedir. Yıllar sonra ‘’Su Kaynakları’’ gündeme gelir mi dersiniz ? Peki Türkiye bu kaynakların neresindedir?
Hollanda ve New York Gezilerimden Birkaç Hatıra Fotoğrafı
Sevgilerimle,
Esra DOĞRUL
Yazınız gayet güzel emeginzie sağlık…
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederimmm☺ yureginize saglik.
BeğenBeğen
Bayildim. Hayranlik ve merakla okudum. Bu guzel paylasim icin tesekkurler.
BeğenLiked by 1 kişi
Muratcım çok teşekkur edeum. Senin gibi degerli bir Akademisyen den bu sozleri duymak beni cok mutlu etti.
BeğenBeğen