İçeriğe geç

Etiketfrance

NARDUGAN’INIZ KUTLU OLSUN!

‘’Türkler’in Orta Asya’dan göç etmeden ve tek tanrılı dinlere geçmeden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir “akçam ağacı” buluyor. Bu ağacın tepesi, gökyüzünde oturan Tanrı Ülgen’in sarayına kadar uzuyor ve buna “hayat ağacı” diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde de görebiliriz. Tanrı Ülgen, insanların koruyucusu; sakallı ve kırmızı kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor. Güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu Türkler, büyük şenliklerle “akçam ağacı” altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi, diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin, diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar; dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrı’dan. İnanca göre, bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş. Bu bayram için evler temizleniyor ve güzel giysiler giyiliyor; ağacın etrafında şarkılar söylenip oyunlar oynanıyor. Yaşlılar ziyaret ediliyor; aileler…

PRENS OLEG

MS. 882’de Rus tarihini değiştiren Viking kabilesinin lideri ve Kiev’in kurucusu Oleg adamlarıyla Doğu Avrupa’da Dinyeper nehrine (Özi) açılır. İki Viking savaşçısının izine düşer. Ascot ve Dyri, kraldan izin almadan önemli bir ticari sömürgesi olan Kiev isimli yeri alıp, yönetimi ele geçirirler.

CANLI MEZARLAR

Kapıdan içeri girdim.
İçeri de bir nefessizlik…
Yürüdükçe adımlarım toprak oluyor sanki…
Karışıyorum toprağa..
Bir can bekliyorlar sanki…
Elimi uzatsam onlar da ellerini uzatacaklarmış gibi hissediyorum, duyuyorum…
Yürüyorum, içeride izler aramak için…
Yürüdükçe karanlığı hissediyorum.
Karanlığın içinde bin nefes, bağıran canlar var…

KARANLIKTA DANS EDENLER

Sizlerle çoğunu ziyaret ettiğim en çok ilgimi çeken mağara türleri rüzgar mağaraları ve karstik mağaralar ile şekilleri sarkık, dikik , sutun ve traventel olanları ile ilgili görsellerden bahsedeceğim. Mağaralarda bulunan sarkıt,sütun ve dikit taşların bir santimetresinin oluşabilmesi için en az 17 sene geçmesi gerekmektedir. Bu yüzden bu sütunlara dokunmanızı tavsiye etmem. Aksi taktirde yeraltındakilere karşı doğa dostu olamayız. Bu mağaraların çoğu tesadüf eseri bulunmuşlardır. Kazı çalışmaları devam ettiği için bazılarının kilometreleri bilinmiyor ve halen keşfedilmemiş olanlar da var. Onlardan ülkemizde bolca vardır. Yurtdışında da görüp , hatırladığım bazı mağaraları da ekleyeceğim. Ancak her mağarada şeklin bozulmasından ötürü fotoğraf çekilmediğini belirtmek isterim. İşte o mağaralar bunlardır ;