İçeriğe geç

CANLI MEZARLAR

Kapıdan içeri girdim.
İçeri de bir nefessizlik…
Yürüdükçe adımlarım toprak oluyor sanki…
Karışıyorum toprağa..
Bir can bekliyorlar sanki…
Elimi uzatsam onlar da ellerini uzatacaklarmış gibi hissediyorum, duyuyorum…
Yürüyorum, içeride izler aramak için…
Yürüdükçe karanlığı hissediyorum.
Karanlığın içinde bin nefes, bağıran canlar var…
Birlikte can vermiş olan omuzlar var…
Görüyorum sanki yakınlaştığımda duvarlara..
Duvarlarda açan kırçiçekleri içeridekilerin özgürlük çığlıklarının yansıması adeta.
Orada hala bizi izleyen birileri var.
Aydınlığa doğru…
Bu cümleleri yazarken yine gözyaşlarıma hakim olamadım. 3 Haziran 2016 günü Sinop Cezaevine gittiğimde bugünkü gibi yoğun duygular yaşadım.

Bugün öncelikle Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümü dolayısıyla düşüncelerinden dolayı mahkum edilmiş tüm yazarlarımızı, şairlerimizi anmak adına “Anadolu’nun Alcatraz”ından bahsetmek ve bu mübarek günlere denk geldiği için de ayrı bir öneme sahip olduklarını düşünüp hepsini rahmetle anmak istedim.

Dünya’nın her yerinde her çağında suçsuz yere can vermiş tüm insanların acısını yüreğimde hissederim. Düşünceleri ve inançları için ölen milyonlarca masum insan… Hepsi tarihte gizlidir. Kimilerinin kelimelere dökülmüş halini görürsünüz, kimilerinin eserleri vardır, kimilerinin ise isimleri hiç duyulmamıştır… Belki de hala aramızdalardır, hissederiz… Kimileri tarihe ve belki de o kutsal yere adını altın harflerle yazdırmışlardır.

Kimselere soramadığımız her düşüncemizin yaptığımızın, inançlarımızın topluma aykırı olduğu düşünüldüğü -Ama hangi topluma, kime ve neye göre?- ve türlü türlü politikaya dönüştürüldüğü bu dünyada hakkı adaleti Allah verecektir. Ne güzel demiş: ”Allah’a ve Peygamberlerine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra içinize korku düşer ve devletiniz elden gider. Bir de sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (EnfalSuresi 46. Ayet)

Böyle derler: ” Zaman yükünün ağırlığı hafifletilmiştir.” Ya diğer yükler ?
Bu muharrirlere parmaklıkların ardından ya da bir toprağın üzerinden bakaduralım..
Gün gelecek hepsi huzura kavuşacak…
Şimdi biz susalım, Şairler konuşsun…!

ASYA AFRİKA YAZARLARINA
Kardeşlerim
bakmayın sarı saçlı olduğuma
ben Asyalıyım
bakmayın mavi gözlü olduğuma
ben Afrikalıyım
ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda
sizin ordakiler gibi tıpkı
benim orda arslanın ağzındadır ekmek
ejderler yatar başında çeşmelerin
ve ölünür benim orda ellisine basılmadan
sizin ordaki gibi tıpkı
bakmayın sarı saçlı olduğuma
ben Asyalıyım
bakmayın mavi gözlü olduğuma
ben Afrikalıyım
okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin
şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek
şiirler bayraklaşabilir benim orda
sizin ordaki gibi
kardeşlerim
sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz
toprağı sürebilmeli
pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli
dizlerine kadar
bütün soruları sorabilmeli
bütün ışıkları derebilmeli
yol başlarında durabilmeli
kilometre taşları gibi şiirlerimiz
yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli
cengelde tamtamlara vurabilmeli
ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan
gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar
malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli
büyük hürriyete şiirlerimiz
NAZIM HİKMET

SİNOP CEZAEVİ’NDEN KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ

Sinop Tarihi Cezaevi, Türkiye Cumhuriyeti tapu kayıtlarına göre Sinop ili merkez ilçe, Kale yazısı mahallesi, Cumhuriyet sokağında hazineye ait 10200 metrekarelik bir alanda yer almaktadır.. Devlet arşivlerinde Bölge Kapalı Cezaevi ve Çocuk islah evi adı aldındadır. Tarihi cezaevi 6 Aralık 1997 tarihinde boşaltılmış ve 2 Ağustos 1999 tarihinde kültür Bakanlığı’na devredilmiştir.

Bu acılarla yüklü ve ünlü yerin ilginç bir öyküsü vardır. Dünya üzerinde cezaevlerinin ünü ile anılan şehirlerin sayısı çok azdır. Ama hiçbiri Sinop Cezaevi kadar tarihsel derinliğe sahip değildir. Bunun birçok nedeni olsa da kenttin coğrafi konumu en önemli etken olsa gerek. Çünkü Sinop uygarlıklar adası Anadolu’nun yalnız kentidir. İlk çağda kurulan koloni kentler üzerinde her zaman bir sis perdesi vardır. Onların tarihsel derinliğine dair elde ettiğimiz bilgiler çok belirgin değildir. Buna karşın kale duvarlarıyla korunan daha çok küçük yerleşim alanları olduklarını görürüz. Sinop’un tarihine baktığımızda MÖ 6500’lü yıllara kadar indiği bilinen bir gerçektir. Sinop Kalesi günümüzden 4000 yıl önce bölgeye egemen olan Gaskarlar tarafından yapılmıştır. Kale kentin konumundan dolayı önemini hiç kaybetmemiş ve hatta onu bir kale kent haline getirmiştir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sinop’un Türkler tarafından alınması 1214 yılında Anadolu Selçukluları dönemine rastlar. Kinizmin tutarlı uygulayıcısı Antik çağ filozofu Diyojen Sinop’da doğmuştur. (MÖ 412-323) Büyük İskender’e ”güneşime gölge etme başka ihsan istemem senden” sözü ile tanınır. Sultan İzzettin Keykavuz kaleye kuzey ve güney yönünde paralel bir sur ekleyerek iç kaleyi meydana getirmiştir. Ayrıca enine örülen bir duvar ile de bu kale ikiye bölünmüştür. Güneyde kalan ve 9500 metrekarelik bu alan bugünkü tarihi Sinop Cezaevini oluşturmaktadır. Sinop kalesinin bir cezaevi olarak kullaılmasına ilişkin en eski kayıtlar 1568 yılına dayanmaktadır.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN SÖZLERİ

Evliya Çelebi bu kenti 1640’lı yıllarda ziyaret etmiştir. Anılarında, “Kale düz bir yerde kurulmuş olup iki taraftan dalgalar döver, dikdörtgen biçimindedir. Hapisaneyi oluşturan iç kale 11 adet burç İle desteklenmiştir. Burçların yüksekliği 22, duvarlarınki 18 metredir. İç kaleyi çepeçevre kuşatan duvarlar 3 metre kalınlığında olup, muhafızlar için devriye yolu özelliğindedir.” der ve sözüne şöyle devam eder: Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır. Orada nice azılı mahkumlar vardır. Burçlarındaki gardiyanlar tıpkı bir ejderha gibi dolaşırlar. Tanrı korusun oradan mahkum kaçırtmak değil, oradan kuş bile uçmaz.”

Evliya Çelebi’nin anlattıklarından gerçeklik payı çoktur. Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavuz kalenin güneyine 5 adet burç yaptırmış. Ve herbirine komutanlarının adlarını vermiştir. Bu burçlar kale bir cezaevine dönüşmeden önce zindan olarak kullanılmıştır. Kale burçlarının kendisi gibi hitabeleri de günümüze kadar ulaşmıştır. Bu eski zindan yaklaşık 800 yıllık bir geçmişe sahiptir. Anadoludaki en eski kültürel varlıklarımızdan birini de oluşturmaktadır. Tarihte çeşitli devletler kendi mimarı tarzını yükseltirken önceki uygarlıkların işlenmiş taş malzemesini amaçlarına uygun olarak kullanmışlardır. Uzun süre dershane ve zindan olarak kullanılan iç kale 1887 yılında cezaevine dönüşmüştür. Bu konuda İstanbul’dan görevlendirelen Sinop Mutasarrıfı Veysel Paşa amaca uygun olarak önemli düzenlemelerde bulunmuştur. Buna göre 2 kat üzerine kesme taştan ve sık penceli olarak yapılan cezaevi U biçimde tasarlanmıştır. Ayrıca mahkumlar tarafından kullanılmak amacı ile tek kubbeli bir hamamda ilave edilmiştir.

TARİHİ SİNOP CEZAEVİNİN KONUKLARI

Tarihi Sinop Cezaevinin konuk listesine bakacak olursak her dönemde kabarık olduğunu görürüz. Cezaevi, Kırım Hanı Devlet Giray’dan (1713) başlayıp Sabahattin Ali’ye (1932) kadar birçok ünlüyü konuk etmiştir. Sinop Cezaevinin zindanlarında ayrıca, Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Ahmet Bedevi Kuran, Refik Cevat, Hüseyin Hilmi, Burhan Felek, Osman Cemal Kaygılı, Celal Zühtü Benneci, Kerim Korcan, Osman Deniz, Zekeriya Sertel gibi birçok ünlü isim kalmıştır. O konuklardan birinin de Nazim Hikmet olduğu söylense de bu konuda kesin bilgi yoktur.

NAZIM HİKMET’E ÖZGÜRLÜK

Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Ölümünden 46 yıl sonra 5 Ocak 2009 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile bu işlem iptal edildi.

Devrimciliğin ilk ana vatanı olan Fransa, Nâzım Hikmet gibi değerli bir şairin Bursa hapishanede haksız yere yatıyor olması gerçeğini bütün Avrupa’ya duyurdu. Fransa’da çeşitli edebiyat ve kültür dergilerinde Nâzım’ın durumundan söz ediliyor, şiirlerinden örnekler yayımlanıyordu. Şiirleri o sırada Fransa’da Milli Eğitim Bakanlığı görevlisi olarak bulunan ünlü kültür adamımız Sabahattin Eyüboğlu tarafından,, Hasan Güreh takma adıyla Fransızca’ya çevriliyordu. -Nazım Hikmet de yasaklı olduğu yıllarda yazılarında Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er takma adlarını kullanmıştır-

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER VE UNESCO’DA KURTARILMA KAMPANYALARI

Yurt içinde Türkiye Gençler Derneği, yurt dışında İleri Jön Türkler Birliği, Nâzım’ın kurtarılması için kampanyalar başlattılar. Bu örgütlerin yanı sıra başkanlığını Fransız şairi Tristan Tzara’nın yaptığı, Nâzım Hikmet’i Kurtarma ve Eserlerini Yayma Komitesi adlı bir örgüt daha kuruldu. Bu örgüt, UNESCO başkanına, aralarında Picasso, Aragon, Camus, Sartre, Simone de Beauvoir, Yves Montand’ın da bulunduğu yirmi dokuz uluslararası üne sahip bilim ve kültür insaninin imzasıyla, Nâzım için girişimlerde bulunulmasını isteyen bir mektup gönderdi. Uluslararası hukukçu örgütleri, yazar örgütleri, öğrenci örgütleri bildiriler yayımlayarak, toplantılar düzenleyip, afişler bastırarak Nâzım’ı gündemde tutuyorlardı.

Birleşmiş Milletler de UNESCO ve çeşitli demokratik kuruluşlarla basın organları da Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanına gönderilen dilekçede, “Biz aşağıda imzaları bulunan Türk aydınları, şair Nâzım Hikmet’in bir an evvel serbest bırakılmasını sizden ve yüksek meclisin asil vicdanından bekliyoruz. Bu hareketimizle bütün Türk aydınlarının arzu ve temennilerine tercüman olduğumuza eminiz.”

Nazım Hikmet’i bunca destekleyen insan olmasına rağmen cezasına son verilmemişti. Yaptığı açlık grevleriyle de vücudunu epeyce yormuştu. 14 Nisan 1950 seçimlerini kazanan Demokrat Parti’nin çıkardığı af yasası, Büyük Millet Meclisi’nde tartışılırken, Nâzım Hikmet’in bağışlanmaması için konuşmalar yapıldı. 12 yıl 7 ay yatmıştı. 28 yıl 4 aylık cezasının geri kalanı bağışlanıyordu.

15 Temmuz 1950’de, Cerrahpaşa Hastanesi’nde, artık serbest olduğu kendisine avukatlarınca bildirildi. 17 Haziran 1951 sabahı, askerlik işini düzeltmek amacıyla Ankara’ya gideceğini söyleyerek evden ayrılan Nâzım Hikmet’in 20 Haziran 1951’de Romanya’ya vardığı Bükreş Radyosu’ndan öğrenildi. Oradan da Moskova’ya geçtiği duyuldu. Ve 20 Kasım 1901 tarihinde Selanik’te doğan Nazım Hikmet 3 Haziran 1963 sabahı, kalp krizi sonucu Moskova’daki evinde hayatını kaybetti. Yazarlar Birliği’nin düzenlediği bir törenle Novodeviçiy Mezarlığı’na gömüldü.

Nazım Hikmet, Sabahattin Ali ile ilk kez tanıştıkların da Türk basın tarihinin önde gelen isimlerinden Zekeriya Sertel‘in odasına gelir ve şöyle der: Biraz önce gelen gençte iş var, değerli bir çocuğa benziyor.

Deniz kenarında olduğu halde yüksek duvarlarından dolayı denizi göremeyen mahkumlara Sabahattin Ali 1933’de şöyle seslenir:Görmesen bile denizi Yukarıya çevir gözü: Deniz gibidir gökyüzü; Aldırma gönül aldırma…

images-29[1].jpgBaşın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül, aldırma
Dışarda deli dalgalar
Gelip duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül, aldırma
Görmesen bile denizi
Yukarıya çevir gözü
Deniz dibidir gökyüzü
Aldırma gönül, aldırma
Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah´a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül, aldırma
Kurşun ata ata biter
Yollar gide gide biter
Ceza yata yata biter
Aldırma gönül, aldırma

FB_IMG_1496530576946-01[1]Tarihte tüm dünyadaki geleneklere uygun bir biçimde hiç sekteye uğramayan büyük isim yapmış bilim adamı, düşünürler ve yazarların öldürüldükten 50 yıl sonra kıymetlerinin bilinmeye başlanması ne kadar şaşırtıcı değil mi? Tarihten bir başka örnek vermek gerekirse; İtalya’da kilise’de 7 Kardinal, Galileo Galilei’yi sapkınlıkla suçlamış ve ömür boyu hapis cezası vermişlerdi. Kardinaller fikirlerinden vazgeçmesini emretmiş, Kilise onu susturmuştu. Ama son sözü yine Galileo söyledi: Dönüyor işte!..

Sevgilerimle,

Esra DOĞRUL

FB_IMG_1496530547986-01[1]

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: