İçeriğe geç

BİR MİT HİKAYESİ: DÖRT KAHRAMAN

İngiltere’ye ilk ziyaret ettiğimde gezebileceğim, yanımda sanat ve arkeoloji üzerine konuşabileceğim birinin olması bu geziyi daha da dayanılmaz keyifli bir hale getiriyordu. Oxford’da dilbilimleri profesörlüğü yapan arkadaşım Sercanla Londra’nin muhteşem müze ve tarihi alanlarını gezdikten üç gün sonra, tarih konuşmayacağımız, normal bir gün geçirebileceğimiz Londra’nın en lüks alışveriş mağazası Harrods’a gittik.

Harrods dünyanın en ünlü alışveriş merkezlerinden biri olmasının yanı sıra ve Londra’nın da turistik yerlerinden biridir. Lüks ürünler harika bir dekor içerisinde satışa sunulmaktadır. Ürün seçenekleri oldukça zengindir. Bu alışveriş merkezinde antika eserlerden oyuncağa birçok ürünü bir arada bulabilirsiniz.

08f469abef87fd9a9295f128b6f07087_XL
Harrods-Londra,İngiltere

Alışveriş yapmayacak bile olsam burayı dolaşmak bana medeniyetin orijini hakkında birçok şey öğretti. İngiltere’nin krallık yolculuğu tozuyla yer yer epifani, ilham ve görkem anlamları ortaya çıkıyordu.

Sonra bir koşuşturma oldu alışveriş merkezinin içinde. Birçok polis ve onların önünde takım elbiseli birkaç adam ve onların hemen yanında askerler ve tuhaf giyimli ellerinde büyük namlulu silahlı adamlar var. Birinin kovalıyorlar sanki.

Organize oldular ve hepsi birden kaçan kişiyi ya da kişileri arıyorlar.

Bu da ne? Vay canına Sercan. Neler oluyor orada böyle?

Şu askerlerin kostümlerine bak Esra, bilim kurgu filmlerindeki kadar yaratıcı değil mi? dedi Sercan. Gel, olayı yakından takip edelim.

Şey, gitmesek mi acaba?

Kaderinden mi korkuyorsun Esra? Burası İngiltere korkmana gerek yok. Hadi gel yakından bakalım.

Yok sen git, yaşama sevincim yerindeyken ben burada şahane bir yol bulurum nasılsa…

Tamam ben gidip bir bakayım hemen dönerim Esra.

Sercan’ın Kuzey ülkelerinde çok uzun yıllardan beri yalnız yaşadığını varsayarsak, onun benzersiz maceraperest insan yaşam fenomeni olduğunu kabul etmeye başlamıştım.

Uzaktan neyin olup bittiğini izlerken sonunda maceranın çağırdığı genç adam, dış dünyaya gelerek bir lütufla dönmeyi başarmıştı.

Evet, Sercan seni dinliyorum.

Öğrendiğim göre alışveriş merkezinin üçüncü katında Halcyon Galery’de hedefini önceden belirlemiş eski bir çalışan, efsanevi kahraman Robin Hood’a ait olduğu bilinen sampodan yapılmış bir Tatar yayı alıp gitmiş.

Bir dakika bir dakika Sercan, ne Robin Hood’u, ne samporu, ne yayı? Bütün bunların Londra’nın en ünlü alışveriş merkezinin içinde ne işi var? Burası müze değil ki?

Bu hafta, her yıl Mayıs ayında doğanın ve bahar mevsiminin de kutlandığı bir etkinlik olan İngiliz halk bilimindeki rolü olan efsanevi kahraman Robin Hood‘un haftasıymış.

Bu olayın üzerine büyük bir kahkaha kopardım. ‘’Yine tarihten ve efsanelerden kurtulmadık desene.’’

Sercan da beni yalnız bırakmadı ve o da ağız dolusu gülmeye başladı.

O yay Harrod’a ‘’Robin Hood’u anma haftası’’ olarak oraya getirilmişti. Yani ne burada olacağı biliniyordu, öyle değil mi Sercan?

Evet, sanırım birileri bunu buradan ne zaman alabileceğini biliyordu. İngiltere’deki British Museum’un çok korunaklı olduğu biliniyor. Burası en azından bir alışveriş merkezi. Burayı kadar güvenli tutmaya çalıştıklarını sanmam, dedi Sercan.

İyi ama bu yay neden bu kadar askeri alışveriş merkezinde insanların gözü önüne çıkartıp, hepimizi korkutacak kadar önemliydi?

Daha da önemlisi efsanevi kahraman Robin Hood’un bu kadar değerli nesi olabilirdi ki?

Sanırım bir şeyler hatırlayabiliyorum. Çok uzun bir hikaye yalnız, dışarı çıkıp bir kahve içelim. Hem böylece yeniden tarih ve mitoloji hakkında konuşmuş oluruz, dedi Sercan.

İkimizde gülmeye başladık ve kahveciye doğru yola koyulduk. Kahvelerimizi yudumlarken Sercan hiç vakit kaybetmeden o güzel anlatımıyla başladı sözlerine…

İMKANSIZ GÖREVLER

Kalevala adlı Doğu Finlandiya’ya ait geleneksel sözlü bir şiir, dünyanın yaratılışını, Finlilerin ülkesi Kalevala ve Kuzey ülkesi Pohjola arasındaki rekabeti anlatır. Aynı zamanda üç Finli kahramanın- Vainamoinen, İlmarinen ve Lemminkainen-Kuzey Ülkesi’nin prensesinin kalbini kazanmaya çalışmasını anlatır.

Peki, bunun İngiltere’nin halk kahramanı Robin Hood’la ne alakası var Sercan?

Sabırlı ol Esra, dedi Sercan. Bu hikayeyi kaçırmış olabilirsin dedi gülümseyerek…

i285697114312364970._szw565h2600_

Efsane zamanından bile önce var olan hava, İlma ile başlar. İlma’nın annesi tarafından yaratılan bulutlar arasında durmaksızın dolaşan Luannotar adında bir kızı vardır. Uzun yıllar sonra yorgunluktan bitap bir halde okyanusa düşer. Luonnotar suyun içinde yedi yüz yıl sürüklenir. İçinde çalkalanıp durduğu su kendisi farkında olmadan onu hamile bırakmıştır. Ancak bu hamilelik o kadar uzun sürer ki çocuğu Vainamöinen daha onun rahmindeyken yaşlanmıştır. Doğumundan sonra Vainamöinen yüzerek daha sonra Finlandiya olacak kıyılara gelir. Orada kendisine bir ev oluşturmaya çalışırken Jaukahainen adında bir devle karşılaşır. İkisi ilk önce şiddetli bir biçimde tartışırlar ancak yetenekli bir müzisyen olan Vainamöinen müzik yarışmasında devi yener ve mükafat olarak kız kardeşi Aino ile evlenir. Ancak Aino yaşlı bir adamla evlenmek istemez ve bu birlikteliğe razı olmaktansa kendini boğarak öldürmeyi tercih eder. Bunu üzerine Vainamöinen kendine bir eş bulmak için Kuzey ülkesi Pohjola’ya gitmeye kadar verir.1200px-Väinämöisen_lähto‘’Yani Vainamöinen katıksız bir kararlılığa ve sıra dışı bir müzik yeteneğine sahip yaşlı bir adam, olağanüstü bir kahraman öyle mi?’’

Evet öyle, ama henüz bitmedi, dedi Sercan.

Kuzey ülkesine yolculuk uzun ve çetindir ama Vainamöinen sonunda Pohjola’ya ulaşır ve hükümdar Louhi ile tanışır. Louhi Vainamöinen’e bir söz verir; eğer hem tuz, hem un, hem altın üreten bir sampo sihirli bir değirmen yapabilirse onun kendi kızıyla evlenmesine izin verecektir. Böyle bir alet daha önce hiç yapılmamış olmasına rağmen Vainamöinen denemeye karar verir.

”Ahh koca ihtiyar kendini evlenmek için yine ne durumlara sokmuş. Vainamöinen sampoyu yapabilmiş mi, peki?”

 

Hayır, daha iyi planları varmış, dedi Sercan gözlerimin içine hince bakarak.

Vainamöinen sampoyu yapmak için Finlandiya’ya dönerken Louhi’nin kızı Kuzey’in Bakiresi ile tanışır ve sampo olmadan kendisiyle evlenmeyi teklif eder. Kız kabul eder ancak görünürde daha az imkansız olan bazı şartları vardır.

Bunlar arasında bir taşı soymak, bir yumurtayı düğümlemek, kör bir bıçakla saçlarını kesmek ve bir dokuma tezgahından kayık yapmak bulunmaktadır.

Vainamöinen Louhi tarafından gönderilen ruhlar aracılığıyla bu görevlerden vazgeçer ve usta bir zanaatkar olan ağabeyi İlmarinen’den sampoyu kendisi için yapmasını ister. Daha sonra kendisinden engereklerle dolu bir tarlayı sürmek için başka görevler de istenir. İlmarinen İlk girişimlerinde bir Tatar yayı, bir sandal, bir düve ve bir saban imal eder. Hepsinde başarılı olunca Louhi’nin kızıyla evlenmesine izin verilir. Kuzey’in Bakiresi ile evlenme hakkını sampoyu yapan kişinin kazanacağını unutan Vainamöinen aşk konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğramıştır.

sampot

 

 ‘’O halde Kuzey’in Bakiresi Vainamöinen’le değil de abisi demirci sihirbazı İlmarinen’le mi evlendirdi?’’

Evet, ama İlmarinen ve Louhi’nin kızı Kuzey’in Bakiresi uzun süre birlikte kalamadılar. Çünkü prenses evlendikten kısa bir süre sonra Kullervo adında bir büyücüye kötü davrandığı için öldürülür.

”Hay Allah, prensesin öldürülmesine çok üzüldüm. Pis büyücü.”

Evet, neye bu kadar üzüldün, dedi Sercan.

”Ama kızcağız gün yüzü görmeden, evliliğinin ilk günlerinde İlmarinen’i kaybetmiş onun öncesin de de Vainamöinen’i. Yani Kuzey’in Bakiresi’nin aşk hayatı da İlmarinen’den ve Vainamöinen farksız değilmiş. Sanki bu aşk ya da Sampo hiç kimseye yaramamış. Peki, İlmarinen Kuzey’in Bakiresi’ni kaybedince ne yapmış? Sanki Vainamöinen gibi pes edecek birine benzemiyor?”

Dur bakalım, Vainamöinen da pes edecek biri değildi ama daha farklı hayal ve lütuf arayışına girdi, dedi Sercan.

SAMPONUN GERİ GELİŞİ

İlmarinen, Louhi’nin diğer kızıyla evlenmek ister, ancak Louhi reddeder. Bunun üzerine İlmarinen Finlandiya’ya döner ve Sampo’da Kuzey Ülkesi halkında kalır.

Vainamöinen ve İlmarinen, Louhi ve halkının sampoyu ellerinde tutmalarının ve onun getirdiği zenginliklerden ve güçlerden faydalanmalarının adil olmadığını düşünürler. Eğer Kuzey Ülkesi’nde bir eş bulamadılarsa hiç olmazsa sampoyu çalarak kendi halklarına bir şey kazandırmanın doğru olacağına karar verirler. Bunun üzerine ikisi yanlarına maceraperest ve düzenbaz Lemminkainen’i alarak kuzeye doğru gitmek için denize açılırlar. Lemminkainen daha önceden Louhi’nin kızlarından birine kur yapmak için Pohjola’ya gitmiştir ve orada kendisine başarması için bir takım görevler verilmiştir. Bunlardan biri Yeraltı’ndaki Tuonela Kuğusu’nu öldürmek de vardır; Lemminkainen orada öldürülmüş ancak daha sonra annesi tarafından hayata döndürülmüştür. Şimdi de Louhi’den intikam almak istemiştir.

vainamoinen-2

Üç Kahraman yolculukları sırasında bir balık tutarlar ve Vainamöinen onun sırt kemiğinden arp benzeri bir müzik aleti olan kanteleyi yapar. Bu aletin dinleyenleri büyüleme ve uyutma gibi bir gücü vardır.

Kuzey Ülkesi’ne geldiklerinde Vainamöinen kanteleyle bir melodi çalar ve Louhi’yle müritleri derin bir uykuya dalarlar. Üç kahraman daha sonra sampoyu alır ve denize açılırlar.

Sen bunlara kahraman mı diyorsun Sercan? Bu düpedüz hırsızlık.

Panik olma Esra, bu mitolojik bir hikaye dedi gülümseyerek. Her şeyin bir sebebi vardır. Tıpkı şu an buradan alınan Tatar yayı gibi. Çalınmadı alındı. Yani bazen eşyalar ihtiyaçlara göre ya da maceralarına göre sahip değiştirebilirler. Eşyaların da maceralara ihtiyaçları vardır. Tarihteki yüzükler gibi… Ya da ülkemizde kazılıp çıkarılan bazı gömülü hazinelerin İngiltere’nin British müzesinde ya da Amerika Birleşik Devletleri’ndeki LACMA müzesinde bulunması gibi. Daha sonra bize geri dönecektir. Orada miladını tamamladıktan sonra.

Haklısın Sercan. Tarihte bazı eşyalar çok önem taşıyor. Çünkü bilmediğimiz gizemli sırlar içeriyorlar. Biliyorsun geçmişteki insanların bizlerden daha fazla mistik yönleri vardı. Birçok alet ve eşya ezotorik olarak efsunlaştırıldı. İyi ve şer amaçlar için kullanıldılar. Ve bu alınan Tatar yayı her ne kadar önemliyse baksana bu kadar askeri ve polisi burada toplamayı başarmış.

Evet, bu yay gerçekten önem teşkil ediyormuş Esra, mitolojik bir hikaye olduğunu sanırdım. Ama Kuzeyliler mitolojiye gerçekten değer veriyorlar. Çünkü mitler de hep bir gerçeklik payı vardır. Ama Ancak hikayede ne yazık ki burada bitmiyor. Lemminkainen yüksek sesle bir zafer şarkısı söyleyerek Louhi ve yandaşlarını uyandırır. Öfkelenen Louhi gemilerini batırmak için fırtınalar gönderir ve onları izlemek için de dev bir avcı kuşa dönüşür. O karışıklıkta sampo parçalara ayrılır ve bu parçalardan bir kısmı denizin derinliklerine gömülür. Vainamöinen samponun bulabildiği tüm parçaları toplar. Kendisi ve ağabeyi İlmarinen onu bir daha asla yapamayacaklarını bilseler de bazı parçalarının bile ülkelerine refah getirebileceğini düşünmektedirler. Vainamöinen bu parçaları Fin halkına bırakır. Artık çok yaşlı bir adam olarak güçlerinin zayıflamakta olduğunu hissetmektedir. Bu yaşamdan ayrılır ama halkın ona her ihtiyacı olduğunda geri geleceğine inanılır.

Ekman,_Lemminkäinen_tulisella_järvellä_(sketch)

Peki, bu yay Robin Hood’un eline nasıl geçmeyi başarmış olabilir Sercan?

İşte o da başka bir hikaye. Epeyce bir zaman oldu. Öncesinde bir öğlen yemeği yiyelim.

‘’Elbette, zevkle. Biraz atıştırsak çok iyi olur, çünkü öğrendikçe daha da heyecanım artıyor ve bu beni acıktırıyor.’’

Londra’da My Old Dutch’ın efsanevi pizzalarını tattıktan sonra konumuza devam ettik.

Robin-Hood-Figur

Pek, Robin hakkında ne biliyorsun Esra?

‘’Bir İngiliz halk kahramanı olan Robin Hood hakkında haydut ya da bir soylu olarak resmedilen 1283 yılından 1598 yılları arasında yazılmış kitaplar var. Dünyanın her yerinden insanların yakından aşina olduğu efsanesi yüzlerce yıllık tarih boyunca nesilden nesle aktarılarak gündemde kaldı. Ama ok ve yayıyla alakalı bir efsane duymamıştım.’’

Evet doğru Mayıs Oyunları için yazılmış oyunlarda yapılmıştır. Yani o tarihten bu yana anlaşılacağı üzere Mayıs ayı Robin Hood haftasını temsil eder.

‘’Bu durumda Robin Hood hikayesi, genellikle dinleyicilerin isteklerini ve ihtiyaçlarını karşılamak için, yedi yüz yıldan fazla zamandır adım adım oluşturulmuş oluyor. Yani hikaye, geçmişte yapıldığı bir çok yorum gibi gelecekte de gelişmeye ve değişmeye devam ediyor; bu durum, Robin Hood mit-tarihinin bir parçası haline gelmiş ve şimdi de bu sampo yayının ona ait olduğunu söylüyorsun öyle mi Sercan?

Evet, bu ormancı Kuzey Avrupa’dan Filistin’e kadar gezgin bir savaşçıymış, aynı zaman da Bakire Marion’la olan aşkı da dillere destanmış. Yani bu bizim sampo Tatar yayının hikayesine çok benzeyen bir hikaye var ortada.

‘’Peki, bu yay binlerce yıl sonra Robin’in eline geçmeyi nasıl başarmış olabilir?  Daha da önemlisi Robin’i meşhur yapan bu yay mıydı?  Sihirli bir bileşenlerden yapıldığını söylemiştin…

Kim bilir, o hikayeye de başka bir yolculukta rastlarız Esra. Haydi kalk gidiyoruz.

‘’Nereye Sercan?’’

Güneye, mitler bize yardım edecek!..

 

Önerilen Kitaplar:

Efsaneler ve Mitler-Philip Wilkinson-Alfa Yayınları

Kurgu: Bana ait…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: