VEBA SALGINI- KARA ÖLÜM
Tarih öncesi devirlerden beri insanlar bilgiye ulaşabilmek ve kendini bir diğerinden üstün tutup kullanmak için çeşitli yöntemlere başvurmuşlardır. Simya, Büyü, Gül-Haç, Hermecçilik, Kabalacılık, Masoniklik, Gnostik, Felsefe, Astroloji ve çeşitli gizem ve inisiyelerle, çöldeki ahit çadırı gibi elementsel varlıklarla bağ kurup geçmiş ve gelecek arasında çalışmalar yapmışlardır. Ancak bazıları var ki, hiç bunlara ihtiyaç duymayıp o zamanın getirdikleri arasında biyolojik silahlarını kendileri tespit edebilmişlerdir.
Örneğin 10. Yüzyıl sonlarında başlayıp neredeyse 16 yüzyıla kadar devam eden ( belki de süresiz) Haçlı Seferleri sırasında birbirleriyle kıyasıya mücadele eden insanlar, düşman kuvvetlerini bilek gücüyle yenemedikleri zaman, kalelerin su kanallarını kurutmak/yön değiştirmek ya da su kanallarına ölü insanları atıp halkın hastalıktan kırılmalarını sağlamak, tarlaları yakmak, hayvanları telef etmek gibi kendi yöntemleriyle o anki vaziyetlerini güçlendirmelerini sağlamışladır.
Şimdi size bahsetmek istediğim konu çok sevdiğim Sn. Fatih Altaylı’nın hazırlayıp sunduğu ‘Teke Tek’ programında her yeni yıla girerken konuk olarak aldığı kitaplarına ve bilgisine hayran kaldığım Astrolog-Yazar Sn. Öner Döşer’in ‘’Gezegenlerin Gücü ve Gezegenlerin Kavuşumu’’ adlı kitabında da bahsettiği üzere ‘’Salgınlar’’ hakkında referans gösterdiği 19. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış Ankaralı müneccim-şair Müderriszâde Sadullah el-Ankaravî’nin 1345-1351 yılları arasında yayılmış olan ‘Kara Veba’ salgın hastalığı hakkında yaptığı yorumlara değinip, büyük düşünürlerin de dediği gibi, o dönemde çıkmış olan veba salgınının hangi hakikate dayalı olduğunu ve Avrupa’ya nasıl hızla yayıldığını tarihi kaynaklarıyla birlikte gelin birlikte inceleyelim.
Sevgili Öner Döşer’in programda söylemiş olduğu yorumlara göre ‘’Biz bunu henüz deneyimlemedik, görmedik. Ama 800 yıl önce olduğu gibi aynı bu dönemde de toprak grubu Boğa Burcundan hava elementi Kova Burcuna geçiş söz konusu olmuş ve bununla birlikte ‘Kara Veba’ yaşanmıştır.’’ 1345’te başlayan salgın hastalık 1360-62 yıllarında yine Boğa ve Akrep burçlarında tutulmaların olduğu dönemde tekrar salgın patlak verir. Ne yazık ki kurbanlarının çoğu çocuklar olur. Türkiye Astroloji haritasının 5. Evi dediğimiz çocuklar gençlerle ilgili ve aynı zamanda üreme doğurganlıkla ilgili hanesine akrep burcu denk geliyor. Ve önümüzdeki dönemde bu alana tutulmalar ve sert translar alıyoruz. Bu konuya çok dikkat çekmek isterim. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde daha büyük bir salgın gelebilir, bundan sonraki pandemiye karşı daha dikkatli olmalıyız.’’
Sevgili Öner Döşer’in bahsettiği konu ve değerli bilgileri için linki aşağıya bırakıyorum. Bahsettiği konunun videodaki zamanı 1:23:35’dir.
Ve şimdi gelelim Sadullah el-Ankaravî’nin referans gösterdiği bir salgın hastalık olan vebanın o dönemdeki gerçekleriyle metninı aktarmaya.
Savunucusunu yapacağım konunun izlediğim video ve okuduğum kaynaklarla karşılaştırmam tamamen tesadüfi olup, kendime ait hiçbir iznim olmadığı ve günümüzde bilinen çeşitli dini felsefi düşünce sistemler arasındaki uzlaşmaz farkları gizlememek için orijinal yazılarını çarpıtmaya kalkmadan olduğu gibi cümleleri buraya bırakıyorum.
Doç. Dr. Dinçer Koç’un Altın Orda Tarih’inde referans gösterdiği İbn Battûta’nın da Seyahatnamesi’nden alıntı yaptığı cümleleri şöyledir ‘’Altın Orda Hükümdarı Uzbek (Özbek) Han’ın eşi Taytuğli’nin iki oğlundan biri Tin Bek bir diğeri Cânî Bek’tir. ‘Bek’ emir, ‘Tin’ beden ve ‘Can’ ruh anlamına gelir. Tinibek yerine başa geçen Cânî Bek ötekinden daha erdemlidir. Seyyid Şerif b. Abdülhamîd, Cânî Bek’in terbiyesini üstlenen hocadır. Buraya geldiğim zaman Cânî Bek’in otağına inmemi tavsiye eden kişiler Kadı Hamza, İmam Bedreddîn Kıvâmî, İmam Mukrî Hüsameddîn Buharî vs. ile beraber Seyyid Şerif’tir. Cânî Bek’in faziletlerinden ötürü bu tavsiyeyi yaptılar; ben de uydum.” Yapı Kredi Yayınları’nın İbn Battûta’nın da Seyahatnamesi’nin 324. Sayfasında da bu cümlelerini doğrulamaktadır.
Sn. Koç, Altın Orda Tarih’inde üzerinde durduğumuz konuyu şöyle aktarmıştır. ‘’Cânî Bek Han iktidara geldikten bir süre sonra 1332 yılında babasının Venedikli tüccarlara verdiği (Azak’ta bir koloniye sahip olmaları ve bazı vergilerden muaf tutulmalarıyla ilgili) yarlığı (yarlık: hükümdar buyrultusu) tasdik eden bir yarlık verdi. Ne var ki bir yıl sonra artık Altın Orda ile İtalyan kolonileri arasında uzun süre devam eden ihtilaf başladı. Bunu çoğunlukla Altın Orda hanlarının yarlıkları sayesinde Karadeniz’in kuzey sahillerinde uzun süreden beri varlıklarını koruyan ve onlardan birçok imtiyaz elde eden İtalyanlar kışkırttılar.
Cenevizlilerin resmî merkezi Kefe’de Ceneviz Konseyi ve Altın Orda Hanı’nın olmak üzere iki ayrı uyruğa sahip halkı vardı. İtalyan kolonisinin bu statüsünü numizmatik veriler de desteklemektedir. 15. yüzyılda Kefe’de basılan paraların bazılarının üzerinde Ceneviz arması, bazılarının üzerinde de Altın Orda yöneticilerinin tamgası bulunuyordu. Gerçekte Kefe Konsülü ve büyük ailelerin temsilcileri olan asilzâdeler ve tüccarlar kimseye boyun eğmiyorlardı. Onlar yakın bölgelerdeki şehirlerin ve köylerin ahalilerine karşı kendilerini feodal efendiler olarak gösteriyorlardı. Altın Orda Hanı’nın hâkimiyetinde bulunan Azak’taki Venedik kolonisinin İtalyanları da aynı şekilde davranıyorlardı.
1343 yılında ‘Azak’ta meydana gelen bir sokak kavgasında Venedikli Andreolo Çivrano kendisine bir şamar atan Altın Ordalı tüccar Hoca Ömer’i öldürdü.’ Bu yüzden Azak’ın Avrupalı kökene mensup birçok sakini ve ziyaretçileri yağmalandı ve hatta öldürüldü. Geri kalanlar ise ya Kefe’ye ya da memleketlerine yani İtalya’ya kaçmak zorunda kaldılar. Çatışmaların sonucunda Venedikli, Cenevizli, Floransalı ve Pisalı tüccarların muazzam ekonomik kayıpları oldu. Ayrıca Avrupa’da doğu mallarının, tohum ve balığın değeri oldukça yükseldi. Topraklarında meydan okurcasına hareket eden Avrupalılara öfkelenen Canibek Han onlara karşı gerçek ekonomik yaptırımları uygulamaya soktu ve bütün İtalyan tüccarlarının beş yıl süreyle Azak’taki kolonilerinin bulunduğu Tana’dan kovulmalarını emretti. Canibek Han başka önlemler de aldı. Bunun neticesinde Altın Orda’yla ticaret yapma imkânınından yoksun kalan Pisalı tüccarlara ait Don Nehri’nin ağzındaki Porto-Pisano yerleşimi harap hale getirildi.
Venedik Konseyi Azak’taki olaylarla ilgili soruşturma yaptı ve Çirvano’nun suçlu olduğuna hükmederek onu tutuklattı. Bu konuda derhâl Altın Orda Hanı’na haber verdiler ve bu vesileyle ondan Venediklilere Azak’ta yeniden ticaret yapma hakkını tanımasını rica ettiler. Öfkesi yatışan Canibek Han meseleyi sulh yoluyla neticelendirmeye hazır olduğunu ifade etti.
Ama maksimum başarı elde etmek isteyen Venedikliler eski düşmanları olan Kefe’nin Cenevizlileri ile ittifak yaptılar ve ortaklaşa olarak Azak’ta yerli ahaliyle çatışma neticesinde ortaya çıkan kayıpların tazminini talep etmeye karar verdiler. Bu görüşmeleri öğrenen Canibek Han İtalyanların kendisine karşı ittifak kurmak niyetinde olduklarına kanaat getirdi ve 1344 yılında Kefe’ye bir ordu gönderdi. Seferin bahanesi Kefe’deki Cenevizlilerin Hoca Ömer’in katilini Altın Orda kanunlarına göre yargılanması için Han’a teslim etmeyi resmî olarak reddetmeleriydi. Ne var ki Kefe’yi kuşatan Altın Orda kuvvetleri beklenmedik şekilde mağlubiyete uğradılar.
Bazı malumatlara göre Altın Orda ordusu 15.000 civarında askerini ve bütün kuşatma aletlerini yitirerek geri çekilmek zorunda kaldı. Geri çekilen Han kinini başka bir Ceneviz kolonisi olan Çembalo (Balaklava)’dan almak istedi. Sadece toprak surlarla çevrili olan şehir Altın Orda askerlerince zapt edildi ve ateşe verildi. Sakinleri ise kaçtılar.
Canibek Han’ın öfkesi buna rağmen dinmedi. Bir yıl geçtikten sonra yeniden şehri kuşattıysa da askerleri gene başarılı olamadı.
Orduyu komuta eden Beklerbek Mogul Buka bir nevi biyolojik silah kullanmaya karar verdi. Vebadan ölmüş bir kişinin cesedi mancınık yardımıyla kale duvarından içeriye fırlatıldı. Doğal olarak yılın sıcak zamanı dar ve pek temiz olmayan şehirde hemen veba salgını yayıldı.
Kuşatmaya ve saldırılara dayanıklı ve sebatlı olan muhasara edilenlerden birçoğu hastalık korkusuyla Venedik ve Ceneviz’e kaçtılar. Ne var ki kaçanların arasında artık hastalık bulaşanlar bulunuyordu. Onlar aynı zamanda Avrupa’ya veba salgınını getirdiler. İşte 1348-1349 yıllarında Avrupa’yı kasıp kavuran ve bazı malumatlara göre Avrupa nüfusunun 60%’ını biçen veba salgını böyle başladı.
Salgın Suriye ve Mısır’ı bile etkiledi. Az sonra 1350 yılının başlarında salgın Rus topraklarına yayıldı ve Büyük Knez Semen İvanoviç dâhil birçok Rus hayatını kaybetti.
Enteresan olan- Veba salgını oldukça temiz ve nispeten az nüfuslu olan Altın Orda şehirlerini ve Deşt-i Kıpçak bozkırını pek fazla etkilemedi. Kefeliler Altın Orda’ya haraç ödeyince kuşatma kaldırıldı. Kefe’yi ele geçiremeden geri çekilmek zorunda kalan Canibek Han İtalyanların Altın Orda’da ticaret yapmalarını yasakladı. Ancak İtalyanların Altın Orda içerisindeki lobi faaliyetleri neticesinde bir yıl sonra ambargo kaldırıldı. 1347 yılında Azak’taki Venedikliler yeni bir Han yarlıkı aldılar. Bununla muamele vergisi 3%’ten 5%’e yükseltildi.
Sn. Öner Döşer’in 1360-62 yılları arasında bahsettiği salgının tarihsel hikayesiyle karşılaşırsam eğer onu da sizlerle ayrıntısıyla paylaşmaya çalışacağım.
Sağlıkla ve Sevgiyle kalın,
Esra DOĞRUL
Video: https://www.youtube.com/watch?v=avtjwyGfTVw&t=5215s
Kaynaklar:
* Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta Tancı-İbn Battuta Seyahatnamesi- YKY Yayınları 10. Baskı
* Doç. Dr. Dinçer Koç- Altın Orda Tarihi