THALASSA! THALASSA!
EVRENSEL DOSTLUK
Gün ola ki her yolun
Bir sonuna gelinir
Her dost için o yerde
Yeni bir yolculuğun
Ayrı yönü belirir.
Yollar ayırır yoldaşları
Nice ötelerine evrenlerin
Dağıtır her bir yöne
Kavuşması olanaksız gibi
Boyutların perde perde
Kuşattığı bedenlerin.
Bir yanılgıdır bu gerçekte
Bedenler böylesine uzak
Ayrılığa uğrasa bile
Dostlar gene bir yürekte
Ve bir bilinçtedirler
Evrenleri kapsayan bengin
Dostluğun kendisindedirler.
İstanbul-23.5.1979
Duyu-Görü/ Bilim Araştırma Merkezi
ALGI
İnsanların yeryüzünde yaşamış olduğu bazı olaylar zihinler arası bağlantı niteliğini taşır adeta. Geçmişte yaşamış olan birinin içten söylemiş olduğu bir dilek, bir söz belki binlerce, on binlerce yıl yaşayabilir.
Ksenophon’un huzuruna çıkmış tarih sahneleri, işlenerek bugünkü durumuna getirilmiş ancak tutarlılığa bakılınca ve dil incelenince, yüzyıllar içinde, bu destanın hiç olmazsa çekirdeğinin ruhsal kürlerinin ne kadar da samimi bir eser olabileceği kanısını da güçlenmiştir.
Şimdi onun etkileyici bilge sözlerinden bu kahramanlık hikayesini çağlar öncesinden alıp, er meydanına bir koyalım. Bakalım aynı duyusal haykırış 2500 yıl önceki gibi bizler de de aynı hissiyatı ortaya çıkartıyor mu?
KSENEOPHON’UN SOKRATES’LE BAŞLAYAN YOLCULUĞU
M.Ö. 430 yılında Atina doğan tarihçi Ksenophon genç yaşta, ünlü filozof Sokrates’in öğrencileri arasına katılır. Atinalı aristokrat bir ailenin çocuğu olarak Sokrates’in yanında iyi bir eğitim görür. Antik kaynaklarda geçen şu anektod Sokrates ve Ksenophon arasındaki hoca-öğrenci ilişkisi iyice açıklar.
Ksenophon bir gün yolda Sokrates’le karşılaşır ve Sokrates ona ‘’ihtiyaç malzemelerinin nerede satıldığını’’ sorar, o da tarif eder.
Sokrates daha sonra ‘’erdemli bir insan olmak için nereye gitmek gerektiğini’’ sorar.
Tereddüt ederek cevap vermeye çalışan Ksenophon’a Sokrates şu cevabı verir.
“O halde benimle gel de öğren’’ der ve Ksenophon o günden itibaren Sokrates’in öğrencisi olur.
YUNAN GÜNEŞİNİN ESERİ ANABASİS
Vatanından uzaklarda sürgünde ya da seferde hayatını geçiren Ksenophon, hem asker hem tarihçi olarak birçok konuya ilgi duyup pek çok eseri kaleme alır. Tarihi eserlerinin yanı sıra monografi, biyografi ve felsefe konularında yazılmış eserleri de mevcuttur.
MÖ 411-362 yılları arası Tukidides’in anlattıklarını devam ettirdiği, Yunan dünyasında yaşanan gelişmeleri anlattığı eseri ‘’Hellenika’’ adlı eserinden sonra en ünlü eseri kuşkusuz ‘’Anabasis’’tir. Anabasis, Ksenophon’un macera dolu hayatından bir kesit sunmaktadır. Aynı zamanda MÖ 5. yüzyılın sonu ve 4. yüzyılın başında Pers egemenliği altındaki Anadolu tarihini anlatan bilgi edinebildiğimiz tek kaynaktır.
Eski Yunanca çıkış/yükselme anlamına gelen Anabasis kelimesi batıdan doğuya doğru yükseltinin artması, askerlerin dağlık bölgelerden tırmanarak geçmesi sebebiyle bu esere isim olarak seçilmiş olmalıdır. Yedi bölümden oluşan eserin birinci bölümünde Kyros’un seferi anlatılır.
KSENOPHON’UN ORDUYA KATILMASI
Ksenophon, bu yapıtında MÖ. 401 ‘de sıradan bir paralı asker olarak bir Pers taht adayının güçlü rakibi Kyros’un Batı Anadolu’daki Sardes’den başlayarak Güney Mezapotamya’daki Kunaksa’ya kadar kıyıdan iç kesimlere doğru düzenlediği sefere arkadaşı Proksenos’un davetiyle katıldığından bahsetmiştir. Önce hocası Sokrates’e danışmış, Sokrates de tanrılara danışmasını söylemiştir. Bunun üzerine Ksenophon Delphoi Apollon Tapınağı’na gitmiş ve onay almıştır. Sonra Kyros’un ordusuna katılmak için Sardes’e hareket etmiş ve bir buçuk yıl sürecek olan ilginç macerasına atılmıştır.

(bugünkü Trabzon)
“On bin” paralı askerin ”Deniz! Deniz! diye haykırışını çok iyi yansıtıyor.
SATRAP KYROS’UN BAŞARISIZ AYAKLANMASI
MÖ 404 yılında Peloponnesos Savaşı sona erdiğinde, Sparta’ya yenilen Atina, çok kötü şartlarda bir barış imzalamak zorunda kalmıştı. Üç yıl sonra Pers Kralı II. Dareios ölmüş, Yerine Susa’da büyük oğlu II. Artakserkses tahta geçmişti. Fakat Dareios’un karısı Parysatis gerçekte küçük oğlu Kyros’un kral olmasını istemişti. İki kardeş, Artakserkses ve Kyros birbirlerinden hoşlanmıyorlardı. Kyros’un bir gün ağabeyi tarafından öldürüleceğinden endişe duyan Parysatis, Artakserkses’i kardeşi Kyros’u, Batı Anadolu’ya satrap olarak göndermesi için ikna etmişti. Böylece Kyros uzakta, ama güven içinde olacaktı. Bu durum Artakserkses’in de işine gelmişti. Çünkü Kyros saray çevresinden ne kadar uzakta olursa, kendisi için o kadar az tehlikeli olacaktı.
Fakat Batı Anadolu’da gücünü arttıran Kyros’un da ağabeyini tahtan indirmesi gerektiğini düşünüyordu ve bunun için harekete geçmişti. Öteden beri Yunanlılar’la yakın ilişkisi olan Kyros ve daha özgül bir bağdan dolayı Sparta kentine Atina’yla tutuştuğu büyük Peloponnesos Savaşı’nın (MÖ. 431-404) son evresinde yardım etmişti. Şimdi karışık olarak Sparta’nın da ona yardım etmesi gerekiyordu. Kyros Sparta’nın yardımıyla o zamana kadarki en büyük Yunanlı paralı asker ordusunu toplamıştı. Yaklaşık on üç bin kişiye varan ordunun uzun yürüyüşü ilkbaharda Persler’in en batıdaki Asya Satraplığı Lidya’nın başkenti Sardes’te başlamıştı.
Ağabeyi II. Artakserkses’i kuşkulandırmamak ve kendi ordusunu tedirgin etmemek için de ‘’isyan eden Pisidia kabileleri egemenlik altına almak amacıyla sefere çıktığını’’ duyurmuştu.
MÖ. 401’de Kyros ve ordusu Babil’e doğru yola çıkmışlardı. Fakat durumun farkına varan II. Artakserkses’in yakın adamlarından Satrap Tissaphernes, bir zamanlar Sardes’in güçlü satrapıyken kral yardımcısı Kyros’un Karya’ya atanmasıyla gücünün sınırlandırılmasına tepki göstermek amacıyla hemen Susa’ya giderek Artakserkses’i uyarmıştı. Kyros, Kilikia üzerinden Babil’in kuzeyindeki Kunaksa’ya vardığında, artık ordusuna gerçek planını söylemişti. Askerler onca yolu iki kardeş arasındaki çekişme için geldiklerini duyunca şaşkına dönmüş ama çarpışmaya devam etmişlerdi.
MÖ. 401 ‘in Eylül ayında gerçekleşen savaşta iyi bir dövüşçü olan Yunanlı paralı askerleri, Artakserkses’in askerlerine üstünlük sağlamış, fakat Kyros’un ölümüyle onları amaçsız bıraktığı gibi, maaş ödeyecek bir efendiden de yoksun bırakmıştı. Çoğu çarpışmanın hemen ardından, Sardes’in kıdemli satrabı Tissaphernes tarafından oyuna getirilerek öldürülmüştü. Sağ kalanlar 10.000 Yunan askeri Tisaphernes’in onları yok etme çabalarına cesaretle karşı koymuşlardı ve Ksenophon’un liderliğinde Anadolu içinden geçip Kuzeydoğuya yürüyerek yeniden kuzeye Karadeniz sahiline doğru yol almışlardı.

ON BİNLERİN DÖNÜŞ YOLCULUĞU
Ordu Yurda dönüşte, Dicle’yi (Tigris) kabaca kuzey yönünde izleyerek “Med Duvarı”nın yanından geçmişti. Bu rota Yunanca’da örtmece bir ifadeyle “Konuksever Deniz” anlamında Pontos Eukseinos denen Karadeniz’in güneydoğu köşesine varmalarını sağlamıştır.
Önce Opis’ten (aşağı yukarı bugün Bağdat’ın bulunduğu yerden), daha sonra Dicle’nin Küçük Zap’la (Ksenophon’un anlatımında geçmez) ve Büyük Zap’la birleşme noktalarının üzerinden geçerek, Yunanlıların Larisa (Nimrud) ve Mespila (Asur dilinde İnova) olarak andığı kentlere ulaşmış, böylece Doğu Ermenistan’da, Van Gölü’nün güneyinde yaşayan ‘’Karduk halkının’’ topraklarına girmişlerdi.
Dicle’nin kollarından birini takip edip daha kuzeye saparak şimdiki ‘’Bitlis ve Muş’a’’ doğru yönelmişlerdi. Yüksekliğin 1000 mt’yi aştığı yaylalara ulaştıklarında, artık kış (MÖ. 401-400) bastırmaktaydı.
Ksenophon’un Khalib topraklarındaki kar ve buzla kaplı geçitlere ilişkin canlı tasviri şöyledir.
“Oradan on üç parasang [yetmiş üç kilometre] mesafesinde bir ovayı derin kar örtüsü içinde yürü yerek üç aşamada aştılar. Üçüncü aşama zorluydu. Kuzey rüzgarı dosdoğru yüzlerine çarpıyor, her şeyi savuruyor ve insanları donduruyordu. Bunun üzerine kahinlerden biri, onlara rüzgar için hayvan kurban etmelerini söyledi.”
THALASSA! THALASSA!
MÖ. 400 yılının yaz başlarında Yunan ordusuna kurtuluş işareti somut olarak görünmüştü. Doğu Anadolu’nun zorlu coğrafyasını kat edip denize ulaşan On binler, Mayıs ayında denizi gördüklerinde “Thalassa! Thalassa!” diye bağrışmışlardı. (Eski Yunanca “deniz”)
Knenophon Anabasis’in de ordunun denizi gördüğünde söyle tepki verdiğini yazmıştır.
“ …Beşinci gün bir dağa vardılar; dağın adı Thekhes idi. Öncüler dağa vardığında ve denizi gördüklerinde büyük bir gürültü koptu. Ksenophon ve artçılar bunu duyunca ön taraftan da başka düşmanların saldırdığını düşündüler….Çığlık devamlı çoğalıyor ve yakınlaşıyordu, civardaki askerler de devamlı çığlık atan askerlere doğru koşuyordu. Askerlerin sayısı arttıkça çığlık çok daha güçlü hale geldi; Ksenophon artık çok önemli şeyler oluyor diye düşünmeye başladı ve atına atladığı gibi yanına Lykioslu süvarileri alıp yardıma koştu. Hemen ardından askerlerin “Deniz! Deniz!” diye haykırışlarını ve bu haykırışların ağızdan ağıza yayıldığını duydular. Ardından bütün artçı birlikler koşmaya başladı; hem yük hayvanları koşuyordu hem de atlar… Herkes zirveye vardığı anda, komutanlar ve yüzbaşılar da dahil olmak üzere hepsi gözyaşları içinde birbirlerine sarıldılar….” (Ksenophon, Anabasis Onbinlerin Dönüşü, IV. 21-26, çev. O. Yarlıgaş)

Hem Ksenophon
hem de
İskender buralardan geçmişti.
Tarihçiler, On binlerin denizi gördükleri yerin Karadeniz’de Zigana Geçidi civarı olduğunu düşünmektedirler. Ordu buradan Makronların sonra da Kolkhosların memleketine gelmişti. Daha sonra Trapezos (Trabzon) civarında denize ulaşmışlardı.
Bir kısmı denizden bir kısmı karadan ilerleyerek Kerasos’a (Giresun) gelmiş, burada 10 gün konakladıktan sonra Kotyora’ya (Ordu) geçmişlerdi. Kotyora’da da 45 gün konaklayan ordunun daha sonra Sinope’ye (Sinop’a) geçtiği anlaşılmıştır. Sinope’den Herakleia Pontike’ye (Karadeniz Ereğlisi) ulaşan Yunan askerlere Herakleia’lılar dostça davranıp yiyecek temin etmişlerdi.
Fakat gelen hediyeleri az bulan Yunan askerleri daha çok miktarda altın para istemişler. Bu davranış karşısında tüm mallarını ve kentlerini korumaya alan Herakleialılarsa, kent kapılarını kapatarak surlara silahlı adam yerleştirmişlerdi.
Bunun üzerine Yunanlar kendi aralarında anlaşmazlığa düşerek üç gruba ayrılmışlardı.
- Arkadialılar ve Akhaialılardan oluşan birinci grup Bithynia topraklarını talan etmek için gemilerle ayrılmışlar.
- İkinci grup kara yoluyla Trakya’ya gitmeye karar vermiş.
- Ksenophon komutasındaki üçüncü grupsa deniz yoluyla Bithynia’ya oradan da Trakya’ya ilerlemeye başlamışardı.
Bu üç grubun Kelpe (Kefken) limanında bir araya gelerek toplantı yaptığı ve tekrar bir arada ilerleme kararı aldıkları Anabasis’te yazmaktadır.
Bithynialıların ve Satrap Pharnabazos’un saldırılarıyla baş edip yola devam eden ordu önce Khyrsopolis’e (Üsküdar), oradan da Byzantion’a (İstanbul) varmıştı.
Trakya’da talana başlayan ve Trak Seuthes’in komutasına giren askerlere para ödenmeyince huzursuzluk başlamıştı. O esnada Pergamon’da bulunan Spartalı komutan Thibron’un emrine girmek için Lampsakos (Lapseki) üzerinden Troas (Truva) bölgesine geçerek Pergamon’a (Bergama, İzmir) ulaşmışlardı.
Onbinler 34.650 stadion yani 7000 km’lik yolu bir sene üç ay’da katetmişlerdi.
SATRAP KYROS AYAKLANMASININ SONUÇLARI
Daha çok aile içi çatışmalardan kaynaklanan Kyros’un ağabeyine karşı isyanı, Anadolu’daki yöneticilerle Pers satrapları arasındaki içsel kopukluğu gösteren olaylardan sadece biridir. Bu olaydaki gibi çok uzakta bulunan bir büyük hükümdara karşı isyan harekatı, ender rastlanan bir girişimdir.
Kyros’a ihanet eden, eski düşmanı Tissaphernes, Kunaksa’da büyük krala askeri yardım yaptığı için Artakserkses’in bir kızıyla evlendirildi, fakat Yunanlılara karşı yapılan savaşta başarısız olup sarayda birtakım entrikalara maruz kalınca, kayınpederi Artakserkses tarafından MÖ 395 yılında Kelainai’da idam ettirildi -bu olay klasik dönemdeki Anadolu’nun siyasi kargaşasını gözler önüne seren çarpıcı bir örnektir.
KSENOPHON’UN KYROS’UN SEFERİNE KATILMASIYLA İLGİLİ GÖRÜŞLER
Ksenophon’un, Peloponez Savaşının son yııllarında, Atina’nın düşmanı ve Spartalıların dostu olan· Kyros’un hizmetine girmesi, yurttaşları yani Atinalılar tarafından hoş karşılanmamıştır. Seçkin ve zengin bir ailenin çocuğu olan Ksenophon’un bu biçimde davranışının çeşitli nedenleri olduğu ileri sürülmüştür. Bunlar arasında, dostu olan bir Yunan komutanının, ona, Kyros’un yakınlığını sağlayacağı konusunda söz vermesini; ayrıca Ksenophon’un gezinti yapıp yabancı ülkeler görmeye; serüvene, savaşa, heyecana ve kendisini gösterip ün kazanmaya düşkün olduğunu savunmuşlardır.
Büyük seyyah ve yazar Herodot’a hayranlık duyan Ksenophon’un, ülkeler gezerken görüp öğrendiklerini, güzel bir eser halinde yazmak amacını güttüğü de söylemişler. Nitekim, bu seferi, daha sonra anlatmak amacıyla, Ksenophon, gün gün not tutmuştur. Ama başlangıçta, bir çeşit ’’Savaş muhabiri’’ görevini yerine getiren Ksenophon, Yunan ordusunun komutanları tuzağa düşürülüp öldürülünce, birliklerin başına seçilen ‘’beş kişi arasında yer almış’’ ve paralı askerler ordusunun, çeşitli ülkelerden geçerek, tehlikeler ve güçlüklerle karşılaşmasına rağmen, başarıyla geri dönmesine büyük çapta katkıda bulunmuştur.
KSENOPHON’UN KATABASİS’İ ve PARABASİS’İ
Ksenophon’un anıları ayrıca onların Katabasis’ini, yani çok daha az sayıda paralı askerle MÖ. 400’de tamamlanan Karadeniz’e doğru dönüş yürüyüşünü aktarır. O sırada artık birliğin genel komutanı konumuna yükselmiş olan Ksenophon, bu aşamadan sonraki Parabasis’i, yani Karadeniz’in güney kıyıları boyunca batı yönünde Byzantion ve ötesine yolculuğun öyküsünü de anlatır.
‘’Önlerinde Karadeniz uzanıyordu ve vardıkları Kolkhis topraklarının en ucunda Ege’ye varmayı sağlayacak deniz yolunun çıkış kapıları yer alıyordu. Böylece Katabasis sona ererken, Parabasis başladı.’’
ON BİNLERİN DÖNÜŞÜNDEN SONRA KSENOPHON’UN HAYATI
MÖ. 399 yılında, Atinalı yurttaşları, Ksenophonun Spartalıların yanında yer almasından ötürü ona sürgün cezası vermişler; o da, Spartalıların yanında görevde kalmaya devam etmiştir. Üç yıl sonra, Sparta kralı Agesilas’ın yanında, Anadolu seferine katılmış, daha sonra geri dönerek, Spartalı’ların, Güney Yunanistan’da kendisine verdikleri küçük bir malikaneye yerleşmiş; burada yirmi yıl geçirip, bu süre içinde eserlerinin birçoğunu yazmıştır.
Bunlar arasında Sokrates’le ilgili diyaloglar (Sokrates’in Savunması, Şölen); Kyros’un hayatını anIatan romanlaştırılmış bir biyografi; teknik eserler (Ata Binme Sanatı Üzerine, v.b); ekonomi, politika ve tarih yazıları ve Anabasis yer almaktadır.
MÖ. 371′ de, savaş yüzünden malikanesinden ayrılmak zorunda kalan Ksenophon’un sürgün cezası 364 yılına doğru kaldırılmış; doğduğu yerlere geri dönüp dönmediği bilinmeyen Ksenophon’un, MÖ. 355 yıılına doğru öldüğü sanılmaktadır.
KSENOPHON’UN KİŞİLİĞİ HAKKINDA YAZILANLAR
Ksenophon, derin bir düşünür olmadığı halde, her konuda kafa yormaktan, çeşitli konularda bilgi edinmekten ve edindiği deneylerden sonuç çıkarmaktan hoşlanan; bu konuda ustalık gösteren bir yazardır. Üslubunun ilgi çekici yanı, ayrıntılara inmesinden, olayları, rahat ve akıcı bir biçimde anlatmasından, süslü cümleler kurmadan yalın ve güzel bir anlatıma ulaşabilmesinden ileri gelir.
Yazar olarak dikkati çeken öteki özellikleri de; mantığının kuvveti, düşüncelerinin açık seçikliği, yararlı olanın, ahlak bakımından doğru ve doğru olanın yararlı olduğunu bir ilke olarak ele alması ve çağının dini inançlarını çocuksu denecek ölçüde kuvvetle benimsemesidir.
Ksenophon bütün bu özellikleriyle, kendisinden sonra gelen yazarlar üzerinde büyük etki göstermiştir.
Ksenophon’un, haklı olarak en başarılı eseri sayılan Anabasis’i, yüzyıllardır okunan bir klasik olma niteliğini korumuştur. Bu eserde, o çağın çeşitli Küçük Asya ülkeleri, halkları ve töreleri konusunda verilen bilgileri, bugün de ilgiyle okuyoruz. Yazar, her şeyden önce, tarih, gezi ve hatırat türlerinin özelliklerini taşıyan, ayrıca askerlik açısından da önemli olan bir eser ortaya koymuştur. Bütün bunlara, Ksenophon’un, olaylardan ve deneylerden çıkardığı sonuçları; yararlı bilgileri ve öğütleri de eklediğini unutmamak gerekir. Ksenophon’un, Herodot’unkine benzeyen büyük bir tarih ve gezi eseri yazmak isteğinin yanı sıra, okurlarına yararlı öğütler ve bilgiler vermek amacını da güttüğünü açıkça görüyoruz.
Anabasis’te, Ksenophon’un, bir yazar olduğu kadar büyük bir komutan olduğu da ortaya çıkıyor. Dinamizm, uyanıklık, gerçekçiliği, kısa zamanda karar verme ve verilen kararı şaşmaz bir biçimde uygulamak ve uygulatmak gibi, büyük bir komutanda bulunması gereken özelliklerin Ksenophon’un kişiliğinde bir araya gelmiş olduğu besbelli. Ksenophon, iyi bir komutan olduğu gibi, usta bir siyaset adamıdır da. Kişilere ve topluluklara, barışçıl yollardan nasıl davranılmasının gerektiğini çok iyi bilmekte ve amaçlarına ulaşmak için ince ve etkili bir siyaset gütmektedir.
Kaynakçalar:
İstanbul Üniversitesi- Tarih Bölümü Ders Notları- İran Tarihi-Dr. Öğr. Üyesi Aliye Erol Özdibay
Eski Yunan Tarihi-Oğuz Tekin
Ksenophon- Anabasis- On Binlerin Dönüşü- Hürriyet Yayınları- Çeviren: Tanju Gökçöl
Tarihte Yetmiş Büyük Yolculuk-Robin Hanbury-Tenison
Sevgilerimle,
Esra DOĞRUL