İçeriğe geç

KategoriAraştırma

RUH KODUNU HATIRLA

Belki orada bir şifacı kadındım, ay ışığında bitkilerle konuşan…
Belki bir kehanet taşıyıcısıydım, yıldızlara bakıp savaşların kaderini okuyan…
Belki de orada, bir aşkın, bir sürgünün, bir sözün yankısıyım.

EVRENİN DERİNLİKLERİNDEN KAPANAN PERDE: KAYIP IRKLARIN GİZEMİ, ŞEYTANIN ÇEHRESİ VE İNSAN RUHUNUN SONSUZ SAVAŞINA DAİR ŞOK EDİCİ KEŞİFLER

Bu, sadece bir savaş değil; ruhun karanlıkla olan sonsuz mücadelesidir! Şeytan ve onun yaratıkları insanın ışığını söndürmeye çalışırken, gerçek insanlık ruhsal bir uyanışla karanlıkla yüzleşip, zafer kazanarak evrenin dengesini yeniden kuracak. Sonsuz bir savaş başlıyor ve sen, bu büyük uyanışa katılmak için çağrıldın!

Yıldız Tohumu Olduğunuza Dair İşaretler: Ruhunuzun Derinliklerinde Saklı Evrensel Bağlantılar

Yıldız tohumları, evrenin sonsuz derinliklerinden gelen ruhlar olarak, dünyaya farklı bir bilinç ve titreşimle gelirler. Onların varlığı, sıradan bir insandan çok daha ötedir; yaşamları boyunca derin bir evrensel bağlantı hisseder … Continue Reading Yıldız Tohumu Olduğunuza Dair İşaretler: Ruhunuzun Derinliklerinde Saklı Evrensel Bağlantılar

VEBA SALGINI- KARA ÖLÜM

Sn. Fatih Altaylı’nın hazırlayıp sunduğu ‘Teke Tek’ programında her yeni yıla girerken konuk olarak aldığı kitaplarına ve bilgisine hayran kaldığım Astrolog-Yazar Sn. Öner Döşer’in ‘’Gezegenlerin Gücü ve Gezegenlerin Kavuşumu’’ adlı kitabında da bahsettiği üzere ‘’Salgınlar’’ hakkında referans gösterdiği 19. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış Ankaralı müneccim-şair Müderriszâde Sadullah el-Ankaravî’nin 1345-1351 yılları arasında yayılmış olan ‘Kara Veba’ salgın hastalığı hakkında yaptığı yorumlara değinip, büyük düşünürlerin de dediği gibi, o dönemde çıkmış olan veba salgınının hangi hakikate dayalı olduğunu ve Avrupa’ya nasıl hızla yayıldığını tarihi kaynaklarıyla birlikte sizlere bahsedeceğim.

THALASSA! THALASSA!

“ …Beşinci gün bir dağa vardılar; dağın adı Thekhes idi. Öncüler dağa vardığında ve denizi gördüklerinde büyük bir gürültü koptu. Ksenophon ve artçılar bunu duyunca ön taraftan da başka düşmanların saldırdığını düşündüler….Çığlık devamlı çoğalıyor ve yakınlaşıyordu, civardaki askerler de devamlı çığlık atan askerlere doğru koşuyordu. Askerlerin sayısı arttıkça çığlık çok daha güçlü hale geldi; Ksenophon artık çok önemli şeyler oluyor diye düşünmeye başladı ve atına atladığı gibi yanına Lykioslu süvarileri alıp yardıma koştu. Hemen ardından askerlerin “Deniz! Deniz!” diye haykırışlarını ve bu haykırışların ağızdan ağıza yayıldığını duydular. Ardından bütün artçı birlikler koşmaya başladı; hem yük hayvanları koşuyordu hem de atlar… Herkes zirveye vardığı anda, komutanlar ve yüzbaşılar da dahil olmak üzere hepsi gözyaşları içinde birbirlerine sarıldılar….”

ZAMAN YENİDEN BAŞLARKEN: BİRLEŞME VE BİRLEŞTİRME VAKTİ GELDİ

Çağımızın en büyük derdi olarak gösterilen, birbirlerinin hakkından bir türlü gelemeyen ve birbirlerine devamlı diş bileyen iki düşman güç haline gelmiş gibi gösterilen bilim ve dinin aslında kainattaki her şeyde olduğu gibi bir bütün halinde kullanılıyor oluşlarını bilseydik her şey nasıl değişebilirdi?

NARDUGAN’INIZ KUTLU OLSUN!

‘’Türkler’in Orta Asya’dan göç etmeden ve tek tanrılı dinlere geçmeden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir “akçam ağacı” buluyor. Bu ağacın tepesi, gökyüzünde oturan Tanrı Ülgen’in sarayına kadar uzuyor ve buna “hayat ağacı” diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde de görebiliriz. Tanrı Ülgen, insanların koruyucusu; sakallı ve kırmızı kaftan giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlıyor. Güneşin zaferini ve yeniden doğuşunu Türkler, büyük şenliklerle “akçam ağacı” altında kutluyorlar. Güneşi geri verdi, diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar. Duaları tanrıya gitsin, diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar; dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrı’dan. İnanca göre, bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş. Bu bayram için evler temizleniyor ve güzel giysiler giyiliyor; ağacın etrafında şarkılar söylenip oyunlar oynanıyor. Yaşlılar ziyaret ediliyor; aileler…

KURŞUN ASKER

Bir zamanlar bir ‘’kurşun asker’’ Hollandalı bir çocuğa şöyle demiş:

Bizim harika dostlarımız var. Hepsinin içinde kurşun var. İnsanların buluşup büyük kurşun ailesinin diğer mutlu üyeleriyle de tanışabileceği bir parti versen ya?

Partinin ilk konuğu neşeli ampulmüş. Çok parlağımdır demiş. Geceleri hep parlarım. Parlaklığımın sebebi camım. İçerdiği kurşunla daha da parıldarım.
Sonra bir çift kauçuk ayakkabı Hollandalı çocuğun koluna girip şöyle demiş:
Seni kuru ve sıcak tutar korur kollarız. Kalıba koyup yapan bizi, şöyle demişti bize:
Güçlü sağlam canlısınız. Çünkü kurşun var içinizde…

HİÇ DUYMADIĞIMIZ DÜNYA’NIN EN ÖNEMLİ BİLİM İNSANI

Yaklaşık 1 milyon yıl önce büyük bir göktaşı kendinden çok daha küçük göktaşını sektirip onu yeni bir rotaya soktu. 50.000 yıl kadar önce bir çarpışmayla sonlanan bir rotaya… Büyük kanyonun semalarında görününce buraların huzurunu bosmuş olmalı. Arizona adı verilecek işte bu krateri yarattı!