ANTİK MISIR’IN BÜYÜLER KİTABI
Mısır dininin büyük ve önemli bir bölümünü, büyülü adlar, efsunlar, resim, sembol ve muskaların gücü oluşturuyordu. Doğaüstü sonuçlar elde etmek için tüm bu birleştirmeleri sesle telaffuz ederek ayinler yapıyorlardı. Bu onların itikatının bir parçasıydı. Ve biliyoruz ki dünya tarihinde, Mısırlıların uygarlıkta elde ettikleri sürekli ilerleme ve sonunda ulaşmış oldukları yüksek entelektüel gelişimleri, bu inanç ve ilahi güçlerle formüle ettikleri kuralları uygularken gösterdikleri titizlik ve dinsel büyüye bağlılıklarıyla diğer milletler arasında en dindar ve en batıl itikatlı millet olma ünvanını kazandırmıştır. Bir bütün olarak baktığımızda haklı olarak kazanmış oldukları bu şöhret, Mısır büyüsü, Mısır’daki hanedanlık öncesi ve tarih öncesi insanların yeryüzü ve yeraltının, havanın ve gökyüzünün, görünen ve görünmeyen sayısız varlığın, insanın hayrına ve şerrine doğru yönlendirilebildiğine ve sayısız spiritüel konuya duyulan ilgi onlar sayesinde ikna edici olmuştur.
Pek çok eski millette büyünün gayesi, doğaüstü bir varlıktan insana güç transferi sağlamaktı. Örneğin Türkler’in Gizli Tarih’inde yer-su ruhlarıyla ve fal-büyü uygulamalarıyla alakalı enteresan doğayla ilgili anekdotlar da olduğu gibi.
ÖLÜMSÜZ MISIR
Mısır’ın Ölüler Kitabı’nda bir sürü alışılmamış tanrı adı ve sözcüğün, ilk bakışta saçma gibi görünen imajlarla dolu olduğunu görürüz. Ancak, şurasını unutmamak gerekir ki milattan önce üç bininci yıllarda var olan bir uygarlık odağı olarak ortaya çıkan bu dünya parçasının verilerini bir çırpıda ezici yorumlarla geçiştiremeyiz.
Geçmişte bilinen en eski uygarlıkların çoğu bize teknikleri, sanatları, uğraşları, toplum biçimleri hakkında çok az döküman bırakmışlarken; Mısır’da, eşi görülmemiş bir uygarlığın varlığını tanımak için bize sunulan bu cömertçe hediye, altı bin yıl yaşamış bir kültürün sonsuz yaşam sırlarını keşfedebilmek için bir fırsattır. Mısır’ın Ölüler Kitabı ve Nil Nehri boyunca tapınaklardaki sütunların gizli birer kitap olduğunu görürsünüz.
Biliyoruz ki ilk başlarda, yalnız inisiyelerin bildiği yaşamı koruyan nefese, üreme gücüne ve korkunç büyüsel güçlere sahip olan Mısır ve Babil, tanrıların azgınlıklarına bağlanır. Oysa ikisi de dünyanın yaratılışının perde arkasındaki karışıklıklarına kayıtlı birer bekçisi olacaklardır.
Abydos’un Kral Tabletleri, Eski Mısır uygarlığının ilk beşiği olacak, MÖ 3315’te Kuzey ve Güney Mısır topraklarını dengelemek için firavun Narmer (ya da Menes) Memfis krallık şehrini kuracak, kendinden sonra gelecekler, tanrısal babalarının elinden çift taçlı kudretlerinin büyüsel sembollerini alacaklar, Horus, Râ ve Osiris’le özdeşleşecekler, bitkilerin öz sahibi olacaklar; tanrıların, büyük sihirbazların hizmetkârları, en tartışılmaz despotları olacaklar, Râ’nın ortağı firavun Coser’in vekili ve mimarı, kral büyüsü sırlarının şefi İmhotep’in Osiris’in ölümsüzlüğünü parlaklığını doğrulayan yıkılıp çökmez dev anıtları, basamaklı piramidini inşa edecek ve hatta Deir el-Bahari’deki kraliçe Hatşepsut’un freskleri bize Mısır’ın ilmek ilmek örülen tüm kadim hikayelerini anlatacaktır.
Kelimeyi en iyi anlamında kullandığımızda, büyü inancı, Mısır’da Tanrı inancından daha eskidir. Büyü evvel ezel var olan bir simya, şu anki bildiğimiz bir kimya yöntemidir ve bunu iyiye kullananlar insanlığın ilerlemesine neden olmuşlar, fakat kötüye kullananlarsa insanlığın tarih öncesine geri dönüşüne hız vermişlerdir. Bakınız Nuh Tufanı…
Antik Mısır’da dini kitaplardan öğreniyoruz ki insanlar bir rahip ya da büyü gücüne veya bilgisine vakıf olan biri tarafından sahip olunan gücün sınırsız olduğuna inanıyorlardı. Belirli güç kelimelerini veya isimlerini uygun biçimde ve doğru ses tonuyla telaffuz etmek suretiyle bu kişi, hastaları iyi edebiliyor, hastalığı olanların ağrı ve acılarına neden olan kötü ruhları kovabiliyor, ölüleri diriltebiliyor ve ölmüş olan kişiye, bozulmuş bedenini, ruhunun ebediyen içinde yapabileceği bozulmayan bir bedene dönüştürme gücü veriyordu. Hiyeroglif metni okuyabilmek için dikkat edilmesi gereken nokta, metnin yatay satırlarının canlandırma resimlerindeki figürün yüz döndüğü taraftan başladığı ve bakışlarına ulaşana kadar devam ettiğidir. Ama Mısır kâtiplerinin repertuarında 700’den fazla hiyeroglif işaret vardır ve bu kullanılan hiyeroglif işaretler, farklı içeriklerde farklı amaçlarla kullanılabilir olmakla beraber, ideogram, phonogram ya da determatif olarak yaklaşık 30 işaret, bir sesi temsil etmektedir ve bunların belirleyici bir karşılığı yoktur.
Nitekim bir baltayı temsil eden ve hem Tanrı ve hem de ‘’tanrı’’ yerine kullanılan hiyeroglif karakterin bile, bazı gizemli yöntemlerle üstün bir gücün varlığını sembolize eden, tarih öncesinde veya kısmen hanedan öncesi zamanlardaki dinsel büyüyle bağlantılı olarak, bu silah ve aletin bazı törenlerin uygulamalarında kullanıldığına işaret ediyor olması muhtemeldir. Fakat bu mümkün olsa bile, şurası aşikardır ki, büyü ve din Mısır’da, tarihin bütün dönemleri boyunca yan yana geliştiler ve bunlardan birine yönelik olarak yapacağımız herhangi bir araştırma diğerini de zorunlu olarak kapsamaktadır.
Bakınız: Kuran-ı Kerim’deki ayetlerde de büyünün var olduğu ve onları kusursuz bir biçimde kullandıklarını yazdığını görürüz.
”Yunus Suresi’nde Musa ve Harun’a verilen mucizelerden, Felak Suresi’nde düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, Bakara Suresi’nde Süleyman’ın büyülerinden, Ta-Ha, A’raf ve Şuara Suresi’nde Musa’nın sihirlerinden, Duhan Suresi’nde İsrailoğullarının bir ilim üzere (yeni bilimsel keşiflerle) âlemlere üstün hale getirildiklerinden, İsra Suresi’nde Âdem evlatlarını şerefli kılarak, karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar nasib ettiğinden ve onları yaratılan çoğu varlıklardan üstün kıldıklarından bahsetmektedir. Ve bunun gibi birçok sır içeren kainata dair konuları Kuran’ı Kerim kitabının içerisinde de bulabilmeniz mümkündür. Demek ki, büyü, sihir ve üstünlük durumları evvel ezel olan seçilmiş kişi ve milletlere bahşedilmiş bir şeydir.”
Dini kitaplardan da anlaşıldığı üzere, o dönemin insanlarının sınırsız güç sahibi olduklarına inanıyor olmalarıdır.
Büyünün ya da simyanın, insanüstü sonuçlar elde edebiliyor ve bir süre için gücün asıl sahibi kadar kudretli olabiliyor olması; tapınaklarda uygulanan temelde duyulara hitap eden ayrıntılı törenlerin sembolizmini anlamayan büyücüler ve daha sonraki dönemlerdeki rahipler, insanların dini ihtiyaçlarını karşılama amacını taşıyan spirütüel kavramları kavrayamayacak kadar cahil olan, onları da kendilerine örnek alan bir takım ülkenin köylüleri bu halkın cahilliğinden yararlanarak doğaüstü hakkında bilgilere vakıfmış gibi davranan, tanrılar, ruhlar ve iblisler üzerinde güce sahip olduklarını iddia edenler, sahte bilgi ve güçleri para ve bir takım kazançlar karışığında satan sözüm ona büyücü, enayi müşterisinin talep ettiği her türlü sefil uygulamayı ve şeytani komployu daha da ileri götürmeye hazırlayanlar tarafından kötüye kullanıldığı ve son olarak Kuran-ı Kerim’de yazan ayetlerle yasaklandığını biliyoruz.
Sihirbazlık, demonoloji (cin ve şeytanları sistematik olarak inceleyen çalışma dalı) ve cadılık şeklini alarak dejenere olan bu büyü ve bu tür uygulamalarla uğraşanlar Şeytan’ın ortağı, karanlık güçlerin hizmetkarı ve ‘’kara sanat’’ uygulayıcıları olarak kabul edilmişlerdir.
Mısırlıların ak ve kara büyüsünde, dünyanın diğer ülkelerinde bilinen büyü uygulamalarının çoğu bulunabilir; yine de diğer ulusların inançlarının ve dini sistemlerinin bunlardan ne kadar etkilendiği tam olarak söylemek mümkün değildir, fakat pek çok putperest ve bazı mezheplerin belirli görüşleri ve dinsel fikirlerinin kökünü buraya kadar getirdiği şüphesizdir. Bu ifadeyi destekleyecek birçok delil ortaya konulabilir, ama bu birçok mezhebi ve dini incitmek ve dolayısıyla da insanların dini inançlarını zedelemek olacağından dilim buna müsaade etmiyor.
Mısır dininin daha geniş kısmının yüce spiritüel karakterini dikkate aldığımızda ve muzazzam geçmişini aklımızda tuttuğumuzda, Mısırlıların yazdıklarında ve ayinlerinde bir takım basit ve batıl itikatlere neden bu kadar çok ve özenle yer verdiklerini şu anki inançlarımız ve bize empoze edilmiş alışkanlıklarımızla anlamak gerçekten çok zordur. Üstelik bunlar hanedan öncesi veya tarih öncesi atalarının ve hatta en büyük entelektüel aydınlanma dönemlerinin (İnsanlığın Altın Çağı olarak görülen dönemler yani diğer bir adıyla Satya Yuga Akrep Çağı, Terazi Çağı, Başak Çağı ve Aslan Çağı ve Yengeç Çağı’nın MÖ 7500’e kadar olan kısmını) ürünleridir.
Son olarak kendine has yorumlarıyla Mısır’daki tapınaklardaki sütunlarda ve mezarlarındaki duvarlarında resmedildiği gibi, Kahire Mısır, British, Berlin Ägyptisches, Berlin Altes Museum-Neues ve Fransa’daki Louvre Müzeleri’nde yapılan büyü ve ayinlerle ilgili tabletleri görebilmek mümkündür.
Sevgilerimle,
Esra DOĞRUL
Kategoriler