PHAİSTOS DİSKİ: ÇÖZÜLEMEYEN SIR
OKYANUSA AÇILAN BİR ANTİK UYGARLIK
MÖ. 2700 ile 1400 yılları arasında yaşamış bir Bronz Çağı halkı, gerçekten de dünyanın ilk okyanus geçen deniz aracını inşa etmiş, onlara değerli eşyalar yüklemiş ve dünyanın ilk uluslararası ticaret rotaları üzerinde gidip gelmeye başlamıştı. Birbirinden yalnızca birkaç kilometre uzaklıkta Knossos, Phaistos ve Santorini gibi ada cennetleri çok büyük bir denizci ulusun merkeziydi.

Girit’ten Nil’e ulaşmaya niyetlenen Bronz Çağı denizcileri son zamanlardaki kazılarda ortaya çıkarılan Kommos Limanı’ndan yola çıkıyorlardı belki de. Adanın güneyindeki limandan Phaistos Sarayı da görünmekteydi. Enfes konumuyla, saray Mesara Düzlüğü’ne hâkimdi ve zirve tapınakları, kutsal mağaraları olan İda Dağı’na (Kaz Dağı’na) sırtını vermişti.
Üç kilometre ötede, kraliyet villası olarak tercüme edilen ama belki de Minos rahiplerinin toplandığı bir yer olan Hagia Triadha olarak bilinen bir kompleks yer alıyordu. Ünlü Phaistos Diski, 1908 yılında işte burada bulunmuştu.
RÜYADAN GERÇEĞE MİNOS UYGARLIĞI

Tarihi kayıp olan çok uzak bir geçmişten birileri bana seslenmişti. Bu rüyayı görmemin bir tek sebebi olabilirdi. Hatırlatılmak…
En kadim ırkların ana karası olan Minos kültürünün sesini duyurmaya ihtiyacı vardı sanki. Bana, rüyama girerek bir şey söylemek istiyor gibiydiler.
-Esra, hadi canım sen de iyice hayal dünyasında yaşıyorsun, kendini fazla kaptırmışsın, diyenlerinizi duyuyor gibiyim. İnanın gerçekten bir rüya bu kadar güzel olabilirdi.
Rüyamda, evde televizyon izlerken aniden televizyonun bozulduğunu gördüm, annem ekrana çok yakından baktığımı söylüyordu. Sonra televizyon ekranını daha net görebilmek için geriye doğru çekildim. Bir de baktım bir limanın kıyısındayım. Bir tekneye bindim, bir adaya gidiyordum. Tekneye binerken benden üç kişilik para ödememi söyleyen esmer tenli bir adam, üç adayı göreceğimi, her biri için on dolar vermem gerektiğini iletti. Parayı ödedikten sonra tekneye bindim.
-Ve işte istediğin yere geldin, dedi tekne görevlisi. Şimdi suya atlayabilirsin.
Suya atladım. Suyun içinde suyla birlikte parladığımı gördüm. Su deniz gibi değil deta okyanus kadar soğuk, derindi ve berraktı. Öyle güzel yüzüyordum ki korkusuz ve bilgece, sanki her şeyi biliyormuşçasına. Suyun serinliği çok rahatlatıcı, adeta bedenimi yeniliyor gibiydi. Etrafta kızıl çok büyük görkemli kayalar vardı. Kiremit renginden en derin kırmızıya kadar çizgiler hâlinde kanyon gibi süzülüyorlardı. Kusursuzdular, tıpkı Yunanistan’daki Kokkini, Korfu’nun kızıl sahilleri gibi kıpkırmızıydılar. (Kayıp Kıta Atlantis’in adı antik uygarlıklara göre Keftiu’ydu.) Ama su hayal edilebileceğinizden de berraktı, ne su kırmızı ne de kayalar yosunluydu.
Birden kayaların yanında güzel bir kız belirdi. Neredeyse ayağına kadar uzanan kızıl, kalın örgülü saçları vardı. Saç örgülerinin içinde boncuklarla işlenmiş bantlar vardı. Öyle güzel yüzüyordu ki, adeta suyun içinde dönerek hızla dans ediyordu. Onu izlememi söyledi.
Beni mavi giysili, kızıl örgülü saçlı iki güzel kızın yanına getirdi. Birinin adı Tiren, diğerininse Malta’ydı. Malta, Tiren’in yanına yaklaşmış ağlıyordu. Sanırım bir şeye öfkeli gibiydi. Kızgınlığından ötürü ter içinde kalmıştı. Yanlarına gittim. Ne olduğunu sordum. Hiçbir şey anlatmadı. İkisi de bana kızarmış peynir ikram ettiler. Birlikte yedik. Sonra beyaz eldivenler takıp suyun dibine daldım. Suyun içinde beyaz tüyler topladım ve uykumdan uyandım.
Bu rüya üzerine çok düşündüm, sanki Atlantis alegorisi gibiydi. Atlantisle ilgili çok fazla araştırma yapıp kitap okumama bağladım. Ama bu rüyada benim ilgimi çeken üç güzel, kızıl ve uzun saçlı kız oldu. Bu üç güzel kızın Knossos Sarayı’nda bulunan duvar fresklerindeki dinî ritüellere öncülük eden Minos rahibelerine benzettim bir an ve aklıma Minos kültürünün en önemli ve çözülemeyen sırrı geldi.
-Haydi, Phaistos yazılma sırası sende!
KADİM IRKLARIN MİRASI: PHAİSTOS DİSKİ
Adını efsanevi Girit Kralı Minos’tan alan Minos Uygarlığı’nın ihtişamlı sarayları, bir anda Santorini Adası’nda meydana gelen büyük volkanik patlamadan kaynaklandığı düşünüldüğü bir depremle yıkılmıştır.
Phaistos’daki Minos Sarayı’nın kalıntıları arasında kazı yapan İtalyan arkeologlar, sarayın kuzeydoğu tarafındaki bloklarından birinin bodrum katında,’’Lineer A’’ ile yazılmış bir kil tablet ve Neopalatial döneme ait (MÖ. 1700-1600) çömlek parçalarıyla birlikte garip bir nesneye rastladılar.
Amacından üretildiği yere kadar tam bir tartışma yaratan garip diskin üzerinde dikey çizgilerle 61 gruba ayrılmış toplam 242 figür işlenmiştir. Birçok dil bilimci uzman diskin üzerindeki sembollerin Batı Anadolu’da Neolotik dönemde kullanılan ‘’Hint-Avrupa Dilleriyle’’ ilgili olabileceğini düşünüyor.
Diskin tam yaşı, arkeolojik göstergelere göre MÖ. 1700’den daha erken bir tarihten kalmıştır, ancak günümüzdeki tahminler bu tarihin MÖ. 1650 de olabileceği yönündedir.
Esrarengiz disk pişirilmiş kilden yapılmış olup çapı 15.7 cm, kalınlığı ise 2 cm’dir. Diskin her iki tarafı da kıvrılarak içeri doğru dönen hiyeroglif yazılarıyla kaplıdır. Yazılar, ıslak kilin üzerine tahta ya da fildişiyle hiyeroglif damgalar vurulup, daha sonra sertleştirmek için yüksek ısıda pişirilerek yazılmıştır.
Diskin üzerinde bazen bir sembolün hafifçe sağındaki sembolün üstüne geldiği fark edilmiştir; bu da diski yapanın şekilleri sol tarafa doğru dizdiğini gösterir. Böylece metin merkez yönünde içeri doğru kıvrılarak devam etmiştir.

Phaistos Diski aslında dünyada baskıcılığın ilk örneğidir. Üzerine işlenen figürlerin arasında, koşan adamlar, üzerinde tüyden yapılmış bir taç olan başlar, kadınlar, çocuklar, hayvanlar, kuşlar, böcekler, aletler, silahlar ve bitkilerin resimleri vardır. Bu şekillerden bir ya da iki tanesinin, MÖ. ikinci bin yılın başlarından ortalarına kadar Giritlilerin kullandığı hiyerogliflere biraz benzediği tespit edilmiştir. Disk hakkında şaşırtıcı olan nokta, Giritlilerin neden Lineer A gibi çok daha gelişmiş bir yazı tipi varken ilkel bir resimli dili kullandıklarıdır.
Belki de diskteki yazının ilkelliği, diskin tarihinin bugün kabul edilenden çok daha eskiye dayandığının göstergesi olabilir. Ancak öyle olduğu da kesin değildir, zira bugün kullanılmayan yazı türleri genelde, Eski Mısır’da olduğu gibi örnekleri çoğunlukla kutsal ve dinî metinler olmak üzere, çok daha ileri ki zamanlara kadar kalabilirler. Dahası, Phaistos Diski’ndeki yazı tektir, başka hiçbir yerde örneğine rastlanmamıştır!
Başka örneğinin olmaması ve metnin oldukça kısa olması, küçük bir kısmının bile çevrilmesini çok zorlaştırmaktadır. Bu yazıların disk üzerinde damgalar kullanılarak çıkarılmış olması, üzerinde bu tür yazı olan nesnelerin büyük miktarlarda üretildiğini gösterir. Ancak bu tür eşyalar her nedense arkeolojik araştırmalarda su yüzüne çıkmamıştır.
Diski anlamada yaşanan bir zorluk da üzerindeki sembollerin nasıl yorumlanması gerektiğini kimsenin tam olarak bilmemesidir.
Diskte hiyeroglif yazı mı kullanılmıştır, yoksa üzerindeki resimler görünür değer olarak mı alınmalıdır?
Selanik Aristotales Üniversitesinden Profesör Constantinos Triantafyllidis, diskin üzerindeki tüyden yapılmış çarpıcı bir başlık giymiş bir adamın resminin, tıpkı Anadolu’da Bronz Çağı’ndaki Likyalı savaşçıların giydiklerine benzettiğini söylemiştir.
Phaistos Diski’ndeki bazı görüntüler tanıdığımız şeylerin resimleridir, ancak bunları bildiğimiz anlamlarıyla yorumlamak diskten mantıklı bir anlam çıkarmamıza yardımcı olmaz.
Birçok dil bilimci, bu metnin hecelerin yerini tutan işaretlerden oluşmuş bir dizi olduğunu düşünmektedir. Bunun bir kavram ya da fikri ifade etmek için resimli sembollerle birleştirilmiş bir hece alfabesi olduğunu ifade edenler de vardır. Hece alfabesi ile kavram yazının birleşimi olması, bu metnin, Giritlilerin Lineer B yazısı, hiyeroglif ve çivi yazısı dahi Yunanistan ve Eski Mısır’ın bilinen tüm hece alfabeleriyle aynı sınıfa girmesi demektir.
‘’Dikkat etmemiz gereken önemli bir nokta daha var. ‘’Knossos’tan çıkarılan arkeolojik buluntular genellikle Lineer B yazısı, yani Çizgisel B ile kazınmış ve erken dönem Grek formu olarak başarıyla deşifre edilmiştir. Yani Mikenlerin konuştuğu dildir. Giritliler Çizgisel B yazısıyla metni kullanmışlar, ama dili reddetmişlerdi, Çizgisel A da benzer bir dildi, Minoslulara aitti, onda da bir dizi sembol kullanılarak hece bazında yazılıyordu, ama Mikenlerin gelişinden öncesine aitti ve hiçbir zaman tam olarak deşifre edilemedi.’’
PHAİSTOS DİSKİYLE NARMER’İN PALETİ’NİN BENZERLİKLERİ
Daha önceki yazımda da açıkladığım gibi ”Narmer Paleti” bu tür metinlerin ilginç bir örneğidir. Bu eser 1894 yılında, Mısır’ın hanedanlıklar döneminden önceki başkenti Nekhen’de, (bugünkü Hierakonpolis) İngiliz arkeolog James E. Quibell tarafından bulunmuştu. Yaklaşık olarak MÖ. 3200 yılına tarihlenmektedir ve bugüne kadar bulunan en eski hiyeroglif örneklerinin bir kısmını içerir.

Narmer Paleti’nde, doğrudan göründükleri anlama gelen resimli semboller ve hiyerogliflerin birleşimi kullanılmıştır. Bu noktada Phaistos Diski ile bir paralellik söz konusu olabilir.
Belki de Phaistos Diski de Eskiçağ Girit hiyeroglifleriyle resimli sembollerin birleşiminden oluşuyordur.
PHAİSTOS DİSKİ’NDEKİ SEMBOLLER ATLANTİS’E Mİ AİT?
Diskteki yazının başka bir örneği olmadığı için yorumlanmasının çok zor oluşu bazı bilginleri denemekten vazgeçirmiştir. Aslında metnin benzersizliği araştırmacıları yıldırmaktan çok büyülemiş, onu daha esrarengiz yapmıştır. Bu yüzden diskin, binlerce yıl önce dünya dışı varlıkların ya da Atlantis medeniyetinin gelecek nesillere bıraktığı bir mesaj içerdiği iddiaları da vardır.
Belki de Atlantis sembolü olarak tanımlanan işaretler gerçekten ve sadece bu diskte vardır…
Mesajın tam olarak ne içerdiği ya da o kadar gelişmiş oldukları ileri sürülen dünya dışı varlıkların (ya da dünyanın içinde yaşadıkları varsayılan Agarthalıların ve dünyanın çekirdek denen yerinde yaşadıkları varsayılan Osirislilerin) ya da Atlantislilerin, bunu yazarken neden böyle ilkel bir yazıyı kullandıkları sorusu elbette cevaplanamamıştır.
DİSKİN ŞİFRESİNİ ÇÖZME GİRİŞİMLERİ
Son yüz yıl boyunca diskin üzerindeki dilin ne olduğunu çözmek için birçok girişimde bulunulmuştur. 1975’te Jean Faucounau bu dilin, Proto-İyonyalılar olarak tanımladığı, Girit’ten çok Truva’yla bağlantılı olan bir topluluğun, Yunanlılardan önceye dayanan, hece alfabesi kullanan bir dil olduğunu belirterek metnin bir çevirisini yayımlamıştır.
Faucounau’nun yorumuna göre, Phaistos Diski’ndeki yazı Arion adlı bir Proto-İyonya kralının hükümdarlık zamanını ve cenazesini anlatıyor. Ancak Faucounau’nun çevirisi, konu üzerinde çalışan birçok bilim insanı tarafından mantıklı bulunmamıştır.
2000 yılında Yunan yazar Efi Polygiannakis ‘’Disk Yunanca Konuşuyor’’ adlı bir kitabı (Yunanca) yayımlayarak, diskin üzerindeki yazının eskiçağda kullanılan bir Yunan lehçesine ait hece yazısıyla yazılmış olduğunu iddia etti.
Dr. Steven Fischer da ‘’Phaistos Diski’nde Yunan Lehçesi Kullanıldığının Kanıtı’’ adlı eserinde (1988), yazının bir Yunan lehçesine ait hece yazısıyla yazıldığını belirtmişti.
Diskin anlamı konusunda bir ipucu da eserin bulunma şeklidir. Phaistos Diski’nin bir yeraltı tapınağının deposunda bulunması bazı araştırmacılara diskin dinî açıdan bir önemi olduğunu, muhtemelen kutsal bir marş ya da ayin kuralları olabileceğini düşündürmüştür. Metindeki çeşitli sembol kümeleri tekrarlanmıştır. Bu, metinde bir nakarat olduğunu gösterir. Belki de diskin her yüzü bir şarkı, marş ya da ayin büyüsünün bir kısmını oluşturuyor olabilir.
Hatta Minos Uygarlığı’nın tören ve siyasi merkezi olan Knossos’u kazan Sir Arthur Evans, metnin kutsal bir şarkıdan kısımlar içerdiği sonucuna varmıştır.
Diski bulan kişi olan İtalyan arkeolog Luigi Pernier de diskin dinî törenler bakımından önemi olduğunu düşünüyordu. Ancak Phaistos Diski Minos Sarayı’nın olduğu bölgede bulunmuş olmasına rağmen, Girit’te yapılmış olduğuna dair kesin bir kanıt yoktur.
Akdeniz’deki bir yerden, hatta Yakın Doğu’dan bile getirilmiş olabilir. Diskin dinî/ayinsel önemi elbette üzerinde durulması gereken bir ihtimaldir, ancak bu konuda yapılan çok sayıda tahminden yalnızca biridir. Bu konuda sayısız kuram vardır. Bunların arasında, diskteki metnin eskiçağa ait bir macera hikâyesi, bir eskiçağ takvimi, bir savaş çağrısı, Hititçede (MÖ. 1600-1100 arasındaki dönemde Türkiye’de kullanılmış bir dil) yazılmış bir büyü, hukuki bir belge, bir çiftçinin yıllığı, saray etkinliklerinin programı ya da oyun tahtası olduğu gibi birçok tahmin bulunmaktadır.
Alman yazar Andis Kaulins 1980’de yayımlanan ‘’Phaistos Diski: Öklid’in Boyutlarında Hiyeroglif Yunanca’’ adlı kitabında bu gizemli yazıyı çözdüğünü, diskteki dilin Yunanca olduğunu ve metinde bir geometri kuramının kanıtları olduğunu iddia etti. Ancak, Kaulin’in çevirileri arkeologlar ve dil bilimciler arasında pek destek görmedi.
Yazar Alan Butler, 1999’da yayımlanan ‘’Tunç Devrinin Bilgisayar Diski’’ adlı kitabında, diskin son derece doğru bir gökbilimsel takvim ve hesap makinesi olduğunu ileri sürdü. Ancak Giritlilerin gökbilimi alanında ayrıntılı bilgilere sahip olup olmadığı konusunda açık bir kanıt yoktur; ayrıca o zamanlar Mısırlılar bile gökbiliminde Butler’ın hipotezini doğrulayacak kadar ileri gitmemişlerdi.
Son 100 yıl boyunca Girit’te yapılan çok sayıda kazıda, Phaistos Diski’ndeki damgalı ya da baskılı yazı yönteminin tek bir örneğine bile rastlanmadı. Kimileri bunu, diskin sahte olabileceği ihtimaliyle açıklıyor.
Diskin gerçekliği konusunda şüphe yaratan diğer bir durum da Akdeniz ve Yakın Doğu arkeolojisi uzmanlarının disk hakkındaki tartışmaya katılmaya isteksiz görünmeleridir.
Termolüminesans (ısındığı zaman maddeden ışık çıkması) tarihleme yöntemiyle diskin son yüzyıllarda mı yapıldığı, yoksa Giritliler dönemine mi ait olduğu öğrenilebilir. Yunan yetkililer şu ana kadar disk üzerinde böyle bir test uygulanması konusunda isteksiz davrandılar. Bu yüzden diskin 1900’lerin başında -o zamanlar Minos kültürü hakkında elde bulunan az miktarda bilgi kullanılarak- yapılmış sahte bir eser olması belki de inanılması güç, ancak hiçbir şekilde imkânsız olmayan bir senaryodur.
1992’de Rusya’nın Vladikavkaz şehrinde bir evin bodrumunda, diskin sahte olduğu yönündeki kurama ilişkin şaşırtıcı bir bulgu ortaya çıktı. Bu, Phaistos Diski’nden daha küçük, yine kilden yapılmış bir disk parçasıydı. Görünüşe bakılırsa Phaistos Diski’nin bir kopyasıydı, ancak bu diskteki semboller damgalanmamış, kazınmıştı. Sahte disk söylentileri yayıldı, ancak Rusya’da bulunan bu disk, birkaç yıl sonra esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu ve o zamandan beri hakkında hiçbir şey duyulmadı.
Çok nankör bir iş gibi görünmesine rağmen, hâlâ dünyanın her tarafından çok sayıda araştırmacı diskin şifresini çözmek için gayretle çalışmaktadır. Ancak, anlamlı olma ihtimali taşıyan bu kadar fazla çevirinin olması, bilim insanının gelecekte şifrenin çözülebileceği konusunda şüpheye düşürmektedir. Ayrıca birçok kişi bu yazının başka örneği olmadığı için asla tam olarak anlaşılamayacağını düşünmektedir. Bu noktada elimizden gelen tek şey, Girit’te ya da Akdeniz’in başka bir yerinde yapılacak arkeolojik kazılarda bu esrarengiz yazının başka örneklerinin bulunmasını beklemektir. O zamana kadar, bugün Girit’in Kandiye şehrindeki arkeolojik müzede sergilenmekte olan Phaistos Diski, bir sır olarak kalacaktır.
Aşağıdaki video da TEDX’de Phaistos diski hakkında konuşmasını yapan Doç. Dr. Gareth Alun Owens’ın paylaşılan görüntüsünü izleyebilirisiniz.
One thought on “PHAİSTOS DİSKİ: ÇÖZÜLEMEYEN SIR” Yorum bırakın ›